Sayfalar

Translate

7 Ekim 2014 Salı

ÖZGÜVEN

Özgüven önemli bir kişisel özelliktir; yaşamla baş etmemizi ve sorunlarla gerçekçi bir şekilde mücadele etmemizi sağlar ve zorluklara dayanmamızı kolaylaştırır. 
Özgüven insana güç verir, enerjisini artırır ve daha fazla çaba göstermeye özendirir.Başarı için ilham kaynağıdır. Başarılarımızla gurur duymamızı ve onlardan keyif almamızı sağlar.Özgüven hedeflerimizin peşinden giderken bize güç verir. Başarılarımızla doyum ve rahatlık hissetmemize izin verir.Özgüvenimizin güçlü olması durumunda başarı bize doğal ve doğru gelir.
Özgüveni artırmanın iyi bir yolu, yaşamdaki başarılarımızı hatırlamaktır. Sahip olduğumuz tüm yeteneklerimizi, iyi kullandığımız becerilerimizi aklımıza getirelim ve güvenli davranarak kazançlı çıktığımız zamanları hatırlayalım.
Özgüvenimizi kazanmak ve geliştirmek istiyorsak, yeteneklerimizi önemseyip, kabuğumuzdan çıkmalıyız. Daha rahat ve girişken davranmalıyız. Fikirlerimizi daha sesli ifade etmeliyiz.
Sorumluluklar almalıyız.İş yaşamımızda karar alma süreçlerinde ve uygulamalarda daha aktif olarak kendimizi göstermeliyiz.Başarısızlıkların birer ders olduğunu ya da başarı yolunda küçük molalar olduğunu düşünün. Elde ettiğiniz her başarıyla özgüveninizin arttığını göreceksiniz.

KIMDIR BU HOUSEKEEPER

Size bu gün Türkiye'de Turizm otelcilik sektöründe algılanmakta geç kalınan bir departmanın çalışanlarını anlatacağım. Çoğunluğu kadın olan HOUSEKEEPING CALIŞANLARI... (Mesleğin çilekeşleri ve değerleri bilinmeyenler - Tabii meslekteki her düzeyden çoğunluğun kendi ifadeleriyle yakıştırdıkları ;
Otel işindeyseniz, biraz omuzlarınızın, biraz da başınızın üzerinde amuda kalkarak bakarsanız geneline işlerin, ne kadar önemlidirler housekeeperlar.. Nedense evdeki kadının ne yaptığıyla doğru orantılı olarak görülür yaptıkları iş bizim ülkemizde. Gösterisi (showu) olmayan bir departmanın isimsiz kahramanları ve otellerin gerçek gelir kaynağının bekçileri, dolaylı olarak satış yüzdesini arttıran, çalıştıkları iş yerinin odalar ve mekânlardan meydana geldiğinin bilincinde, milyarlar tutan demirbaşların sorumluluğunu omuzlarında taşıyan, karar merkezi olmadıkları halde (ki olmaları gerekir) yanlış alımların, eksik yapılan işlerin, lafla yürütülen gemilerin uygulayıcıları, olmadık, bazen de mantıksız ve imkansız tasarımların bakımlarını üstlenip, hesabını vermekle mükellef tutulan departmanıdır işletmelerin.
Aslında neden biz varız diye sorgulandığı anda, farkında oldukları işlerden gittikçe soğuyan insanlar topluluğu demek daha da doğru olacak kuşkusuz... Bir görevlileri vardır. Maidler, valeler, housemanlar vb. elemanlar... Bir de 24 saat süren operasyonları... Üstelik genel personel istihdamında da 1/4 oranında varlıkları olan bir departmandır çaresiz.
Kimisi maid der, kimisi meyit, kimisi katçı kimisi de temizlikçi... Ama neyi nasıl yaptıklarını sorgulayan yoktur.
Kaderleri bu ülkede kadın kimlikleriyle evlerinde yaşadıklarının tekrarını yüklemiştir onlara, sosyal güvenceleri ve çocuklarına daha iyi bir gelecek sunabilmek için karşılığında para kazandıkları bir işleri vardır bu kadınların. Avuntuları budur sadece gerisi palavra, oda varsa tabii.
Türk kadınları temizdir, temizliğin şart şurt diye adlandırıldığı bir kültürden gelirler. Şimdiki tabirle çapraz bulaşma. İlginç değil mi? Onca paralar harcanırken bizler biliriz bunu ama nedense bizden başka kimsede bilmez. Beklentileri el kapısına mahkûm olmamaktır kadınların olmadık yerlerde.. Ev kadınlığının endüstriyel uygulayıcılarıdır onlar kısaca. Bilinçli yönlendirilirlerse gülücükler dağıtarak zevkle işlerini yaparlar. Ne de olsa genlerinde vardır hizmet aşkı. Önce babaya, sonra kocaya, şimdi ellere...
İçgüdüsel olan sahiplenme duygusu gelişmiş insanlardır Housekeeping çalışanları. Örf ve adetlerinde temizliğin özü vardır aslında.
Türkiye'nin erkek egemen profesyonel turizm yöneticiliğinin (bu benim feminist olduğumu göstermez), çok bilinmeyen kısmını ve hiç hesabı kitabı yapılmayan işler kümesini kotarır Housekeeping departmanı. Bu konuda son zamanlarda aramıza katılan Erkek Housekeeperların da derdi budur. Nasıl olsa yapılır gözüyle bakılır işlere, basittir yapılan iş, güya hesap kitap istemez... Ne yazık ki otelin her yerinden adam isterler mesela sizden, hepsi kendilerinin kotarması gereken işlerdir genelinde. Zannederler ki HK nin kadrosunda insanlar çok ve her istendiğinde HK nin göndereceği biri hazır bekliyor zaten.
Bazen gülerim "Aa pardon, durun ben kumbaramı açayım sizin için eleman biriktirmiştim, kötü günlerde kullanmak için" derdim gülümseyerek. Herkesin hep çok işi vardır ama HK nin hiç işi yoktur, ne güzel değil mi?.. İşsizlikten servisler kapılarda HK departmanını bekler, bir de homurtu dinlerler bu kadar keyifli bir gün sonunda... Evlerine uyanık gitmek için iyi bir motivasyondur o, insanlar yatmaya alışmış tabii bütün gün son uykularını uyurlar keyifle servis yollarında, eve giderken güzellik uykularını almak gerekli öyle değil mi?...
İnşaatın bittiği gün oteller açılır ülkemde senelerdir. Hatta o gün göreve başlarlar bazen housekeeping elamanları... Akşama da misafirler girer otele... O güzelim binalar (-) değerle ilk konuklarını alırlar... Baştan falsodur her şey, onca emek ve yatırım adeta sokağa atılır o anda. Memnun olması mümkün olmayan misafirlerin faturasını ödeyen departmanların baş rol oyuncusudur doğal olarak bu departman. Hiçbir zaman planlaması yapılmamış işlerin son sıkışıklığının paslandığı ve üstelik mühendisler tarafından kontrol edilen işlerdir bunlar. Pişkin bir ifadeyle beni ilgilendirmez sizin probleminiz derler. Matematik bilgilerini üretim planlamalarını çevrim dışı bırakarak çalışırlar genelde.
Böyle gelmiş böyle gider demiyoruz artık biz OTEL TEMİZLİK EĞİTİMİ VE DEKORASYONU DERNEĞİ ANTALYA ŞUBESİ (OTED Antalya) olarak. Bu mantığı değiştirmek için işimize dört elle sarılıyoruz senelerdir. OTED çatısı altında birlikte olmamızın nedenidir bu, iş mühendisliği var mı diye sorarsak evet derim, var. İşte onlar Housekeeperlar.
Üşenmeyip istatistik bir çalışma yaptığımda, gün içi yapılan işlerden 8000 küsur ayrı iş üretimi çıkmıştı karşıma ve bu çalışmayı paylaştığımda bana tuhaf tuhaf bakmışlardı. O zamanki iş arkadaşlarım ve belgelediğim işleri okuyarak sessiz kalmışlardı otel yöneticilerimiz ve departman müdürlerimiz. Güzel olan şuydu, bunu büyük bir saygıyla sessizce kabullenmişlerdi. Seneler geçti üstünden ve şimdi turizmin başkentinde bir komedya oynanıyor. İsmi sadece günü kurtar komedyası. Bizler de assolistler ve koro olarak yer alıyoruz bu trajedyada. Güneş parlamaya başladı artık güneyin bu mor şehrinde... Para kazanalım hadi hemen cepler dolsun gerisi ne olursa olsun.
Bizler matematik ve planlama üzerine kurulmuş bir mesleğin yurt dışında mühendis olarak nitelendirilen yöneticileriyiz aslında. Bunu bir yabancı meslektaşım söylemişti bana "Bizi bu konumda değerlendiriyorlar ülkemizde" diyerek. İşimizi personel psikolojisi ile ilintilendirmek ise ayrı bir dalı da hazmetmekle olgunlaşır ayrıca. Bu da Türk kadını olmanın bir özelliği olsa gerek. Duygusal ve anaç olmanın üstümüzde takılı kaldığı bir genlerimizin doğal sonucu bu.
Atatürk Türk kadınlarını iş hayatına sokmuştu. Bu sorumluluğun daha da liderleştirdiği ama bastırılmak için ver yansın üstüne gidilip, her şeyi bir dakikada yapmak yerine 3 günde yapabilme başarısını gösteren zoraki profesyonelleri miyiz bizler acaba? Her seferinde yeniden pilav pişirip işe alınan kaç aşçıbaşımız vardır bu sektörde. Manidar değil mi? Bunu yapmak nezaketsizlik olur elbette amma siz kadın aşçıbaşı olunda göreyim bakalım. Sadece şu avantajı var bu durumun erkeğin kalbi mideden geçer. Bence o da bayağı avantajlı bir durum.
Sözüm elbette meclisten dışarı ben sadece bilinçaltlarına yazıyorum asla meslektaşlarıma değil. Benzer durumlar zincirin her halkasında kırmızı izler bırakıyor bu otelcilik işinde. Belki bir gün diyerek geçen onca zaman, onca kayıp, kıymet bilmemek ve hala kişisel ilişkilerle yapılan performans değerlendirmeleri kaç sene daha kaldıracak bu sektörü, silkelenmemiz lazım.
Titre ey dağlar mor ışıklarını sal gökyüzüne burası Akdeniz biz artık evrimleşmeliyiz.
Şimdi başka bir şey paylaşalım
Çoğu zaman maidlerin hikâyelerini dinlerim, onların mutluluklarını, mutsuzluklarını, işlerindeki sorunlarını, ev hallerini, elinden parası alınan kadınlardandır çoğu, sorarım onlara mutlu musun diye. Yere bakar yarım ağız evet derler genellikle. Anlarım çünkü ben de kadınım.
İlginç şeyler duyarım onlardan sayfalarca yazarım, bazen şiir olurlar, bazen kısa bir yazı. Roman gibidir bazen hayatları, ayrı hikâyeler dinlerim, sonu hep hüzün, yakalarım gözlerinde çoğu zaman taşmayan gözyaşlarını.
Mobbing'in bilincinde olmayan sinsi bir iç hırsla erkekler sarmıştır iş yerlerinde onları. Evlerindeki bütün olumsuzluklar depreşir iç dünyalarında bazen bu tür adamların, çalışan kadınlara yüklerler çoğu zaman her şeylerinin yükünü. Bu asla farkında olmadan yapılan bir tepkidir ülkemin erkeklerinde içgüdüsel, sebebi de hep başka kadınlardır onlarda bilmezler nedenlerini...O kadınlarda...
Dünya koca bir zincirin halkalarında dönüyor, paranın ve gücün, neden niçin sorularını aştığı her yerde. Sorgusuz ve sıradan günlerle yaşıyor insanlık artık, saksıda ekili mevsimlik bitkiler gibiyiz hepimiz, sulanınca açıyor yoksa ölüp gidiyor kuruyor hayal dünyamızla birlikte yaşamlarımız.
Başka bir şey daha...
Personel görüşmesinde yaşanan bir olayı paylaşmak isterim sizlerle.
İkisi de başarılı maidlerdi aslında bunu vücut dillerinden anladım, iki soru bir cevapla her şey ortadaydı. Ama ne yazık ki son çalıştıkları otelden ayrıldıktan sonra bulaşıkhane ve çamaşırhane de çalışmayı yeğlemişlerdi nedense.
Onlara "Geçmiş iş hayatınız da maid olarak çalışmışsınız, şimdi niye bu terk ediş mesleğinizi " diye sorduğumda en gerçekçi ve yalın söz ve duruşlarıyla cevapladılar sorumu. Birisi çok açık ve samimiyetle anlattı.
Dedi ki;
"Ben 8 saatte 30 oda temizledim, (düşünebiliyor musunuz?) Bu matematiksel olarak en az 60 yatak yapmak demek. 30 banyo (3 +1 bölüm temizliği) yatay ve dikey yüzeylerin dezenfekte edilmesi. Çamaşırhaneden yatak takımlarını almak taşımak ve geriye kirlileri götürmek.(Sistemsiz ve iş gücü planlaması yapılmayan otellerden söz ediyoruz tabii).Ve tabi bu şartların yarattığı sorunlarla başarısızlıkla suçlanmak, hatta hiç nedenleri düşünülmeden İşten çıkarılmak. Ben bunu hak etmiyorum, ağırıma gitti, insanım ben, benim organlarım beni taşımıyor yorgunluktan, geceleri ağrılarım ve bel rahatsızlıklarım, hatta sakat kalma riskim ve hak etmediğim davranışlarla otel çalışanlarıyla cebelleşmekte işin çabası, çocuklarım ve kocamla ilgilenememem de başka, aşağılanmak artık ağır geliyor...' Ben keyfim için adresim belli olsun diye çalışmıyorum, tam tersi hem işletmeme laf gelmesin ve hem de konuklarımız memleketimizde rezil olmasın diye düşünüyor ve işimi en iyi şekilde yapmaya çalışıyorum, aslında sizde bize söylediklerinizle kalıyorsunuz, müdürlerimiz bile bazen aynı durumları yaşıyor, Birde bunların üstüne 'Hem bulaşıkhane de bazen gizli tutularak ücretlerin daha fazla olması...' bunu hep duyuyoruz. Niye maid olayım ki, Mutfakta da çalışırım barda da, garson da olurum.' Hatta bankada çay ocağında da çalışırım. Hatta bir temizlik firması bile daha iyi."
Sustum sadece... Haklıydı.
İkna olmadılar söylediklerime inanmadılar, maid olmaktan vazgeçmişlerdi bir kere.
Bu kişiler HOUSEKEEPING departmanını terk edenlerin birinci basamağındaydı sadece.
Şu an bir tek şey yazabilirim size;
İçlerinde acılar gizlidir onların yüreklerinde ekmek kavgası aşk yerine, isimleri maid, gülümsemeyen yüzlerinde bir neden mi ararsınız. Siz sebeleri bulamadan Dönmeden arkalarına giderler.
Neden bin bir kere değil bir kere YOK tur genelin gözlerinde, sadece ne iş yapıyorlar diye göz ardı edilmeleri, kapıların üstlerine kapanmaları, hoş görüsüzlük, dükkânı ilk boşkalışta terk etmesi gerekenlerden olmaları, istenmeme nedenleri adeta... Her şey ortada...
Maid olmanın yüzleşmesini yaparlar kendi kendilerine.
Bazıları içinse kaçış Kat şefi olmaktır.
Bazen sansına oluverirler şef. Ya bir tanıdık tutar ellerinden ya da yalakalıklarıyla göz bağlamaktır ustaca bir manevrayla, çok azdır gerçekten hak ederek Kat Şefi olmak. Bu da kendimizi eleştirmemiz gereken nokta. Yapanlar utansın abi arabesk bir bakışla
İşte maid sayısına erişen kat şeflerinin hali ve odalardan gelen şikâyetlerin sebebi... Yeni moda internet başarısızlıklarının sebepleri de Housekeeping zaten misafirlerine kendi pr'ını nasıl yapacak ki bu insanlar, 30 oda temizlerken, 200 odayı kontrol ederken, 2000 odayı yönetirken. Kadroları yüksektir boş gezenlerin departmanında varsın çalışsınlar ölesiye.
Valla aslında seçimle gelse su Housekeeperlar daha iyi olacak. Belediye başkanı olmak daha kolay gibi.. Hiç olmazsa milletin çamaşırlarını yıkamıyorlar. Üstelik makam arabaları ve özel kalem müdürleri var. Sonra PR müdürleri de var. Herkes bir imzası için kapısında kuyruk. Bu da işin mizah yanı amma gerçek payı da var. Bir personelim söylemişti. Müdürüm seni Belediye başkanı yapalım demişti. Kendisi zabıta müdürlüğü yapmış ta bir ara belediyede.
Çok gülmüştüm. Sonra düşündüm. Haklıydı. Benim için çok daha kolaydı belediye başkanı olmak.Politikaya atılmanın bir yolunu bulmalı en iyisi halkın çamaşırlarını da yıkarız hem.
Bu ülkede herkes acilen yükselmek istiyor branşlarında, ama yöneticilik vasfına sahip olmadan ve bu anlattığım kara mizah gerçeklerinin farkında olmadan, yukarılara en tepelere kısa zamanda varmak için, ne büyük bir sektörel hata. İşler iyi gitmiyor. En somut gerçek bu...
Bir de kalite bekliyoruz ha...
20 bin yıldızlı oteller yapıp ufacık şeylerle yıldızları yitirmek ne kadar kolay bir düşüş... Ve de ne kadar kolay ucuzlatıp kafa sayarak otelleri doldurmak, turizmi patlatmak ve insan kafalarını sayıp fazladan satılan odalarla övünür olmak... Bütün gelir kaynaklarını kurutarak sektörü yarış pistlerine sürmek dünya pazarında.
Dedemin söylediği bir İngiliz atasözü geldi aklıma 'Ben ucuz mal alacak kadar zengin değilim'. EVET aynen öyle işte dünya fakirlerinin toplandığı ülkemde.
Pes yani... YORUMUM YOK.
Bir maidin 8 saatlik net çalışma süresinde servis vereceği oda sayısı 16 ile 22 arasında değişir. Bu sayı, oda m2 si, dekorasyon, sistem, fiziki şartlarla doğru orantılıdır. Bizleri dinleyen kim... Satın hatta ekstra yatak sığmayan odalara sıkıştırın insanları, çok memnun kalırlar bu hizmetten.. Ah şu house keeping olmasa şikayet de olmaz aslında (!) Müşteriler ne kadar memnun ayrılırlar değil mi otellerimizden.
Suitler bir oda sayılmaz mesela. Ayrıca bir çok iş zaman/ mekan/ dekorasyon kapsamında ele alınmalıdır. Aman efendim kapısı bir tane neden m2 hesabı yapılsın ki!
Bizim departmanlarımızda iletişim en hızlı biçimde kurulmalıdır öncelikle. Personellin 220 dönümde yürüyerek ve taşıyarak iş görmesi düşünülemez, ama 15 dakikada en hızlı adımlarla yapılan işle birlikte 15 dakika da servis için koşturtsanız personelinizi yarım saatte üretilen iş için misafir memnuniyetinden vazgeçmek gerekir aslında. Zira en kısa hizmet zamanı en yüksek memnuniyeti getirir. İmkânlar verdiniz de yapmadık mı derler sonra ama kim anlar hain kurtlardan.
Hizmet kalitesini arttırma, bazı işlerin delege edilerek, departman içi işleyiş verimini, planlama, yeterli ekipman, yeterli eleman, eğitim, zaman vb. için gereken tüm argümanlar kullanılarak oluşturulmalıdır.
Maksimum misafir memnuniyeti için minimum personel mutluluğu bile yeter aslında desem size bilmem ne dersiniz?
İşte hepimizin başımızı kuma gömdüğümüz nedenlerden bir demet. Suçlu bizleriz neden varız ki! Olmasak ne iyi olurdu değil mi?
Çuvaldızın yarısını kendimize geri kalanını da kimlere batırsak acaba?
Uyanır mıyız sizce...
Kolay gelsin.
Sevgi ve saygılarımla,
Agzina kalemine saglik Nevin Kalafatoğlu

KOVUN KÜREKÇİYİ

Türk ve Japon şirketleri arasında bir kürek yarışı düzenlenmesine karar verildi.
Japonların takımında,
8 kişi kürek çekiyor, 
1 kişi dümencilik yapıyordu.
Türk Takımında ise,
2 kişi kürek çekiyor,
3 kişi şeflik
3 kişi müdürlük yapıyor
1 kişi de dümeni kullanıyordu.
Her iki takım da, performanslarını en üst düzeyine varabilmek için uzun ve zorlu bir hazırlık döneminden geçti.
Büyük gün geldi ve iki takım da, kendini hazır hissediyordu.
Japonlar yarışı bir kilometre farkla kazandılar.
Yarış sonrası Türk takımı çok sarsılmıştı.
Türk şirket yönetimi yarışın açık farkla kaybedilmesinin nedeninin bulunmasına karar verdi.
Yapılan araştırmalar, analizler ve uzun çalışmalar sonucu düzenlenen raporlara göre hata bulundu ve çözüm önerisi getirildi.
Çözüm olarak yönetimdeki düzeni güçlendirmek ve koordinasyonu güçlendirmek için 1 genel müdür atandı ve sandaldaki ağırlığı dengelemek için kürekçi sayisi da 1 e indirildi.
Japonlara yeni bir yarış teklif etme kararı alındı.
9 kişilik Türk takımı Japonlarla bir yarış yapmak üzere yeniden yapılandı.
Japonların takımında,
8 kişi kürek çekiyor,
1 kişi dümencilik yapıyordu.
Türk Takımında ise yeni yapılanma şekli şöyleydi:
1 Genel Müdür
3 Müdür
3 Dümen Şefi
1 Dümenci
1 Kürekçi.
İkinci yarışı Japonlar iki kilometre arayla kazandılar.
Tepesi atan Türk şirketi yönetim kurulu hemen harekete geçti.
Yarışın kaybedilmesinden sorumlu tutulan kürekçi kovuldu müdürlere ve diğer personele sorunun çözümüne olan katkılarından dolayı ikramiye verildi.

11 Kasım 2013 Pazartesi

Rus'lar tatil yapmayı öğrenmişler :)

Evet Rus'lar tatil yapmayı öğrenmişler.Bunu nerden anlıyorum biliyormusunuz? 14 yıldan beri otellerde çalışan bir kişi olarak yaptığım gözlemlerden,yaşadığım tecrübelerden diyebilirim.Otellerde ne görev yaptın diye soran olursa güvelik görevlisi,gece müdürü ve güvenlik müdürü olarak çalıştım.14 yıl boyunca yaşadığım olayların %80'ninde Rus misafirlerin çıkardığı olaylarla uğraştım.Her olayın altında mutlaka bir Rus misafir çıkıyordu.Ancak son çalıştığım otelde Rus misafirlerin tatil anlayışının bir nebzede olsa değiştiğine tanık oldum.Çalıştığım otel sezon boyu %100 doluluktan aşağı düşmeyen ağırlıklı olarakta Rus misafirlerin geldiği ve özellikle genç misafirlerin tercih ettiği 24  saat aksiyon olan bir oteldi.Ancak sezon boyu yaşadığımız olaylara baktığımda yaşanan olayların Kazakistan'lı ve Azeri misafirlerin çoğunlukla karıştığı olaylar olduğunu gördüm.Otel konsepti olarak 24 saat hareket olan ve gençleri olduğu bir ortamda Rus misafirlerin olayların çok azında olması gerçekten dikkat çekici bir durumdu.Gruplar halinde sabaha kadar alkol alıp eğlenen Rus misafirlerin en ufak bir elektriklenmede sakin kalıp eğlenmelerine devam etmeleri ilgi çekiciydi.Buna karşılık Azeri ve Kazak misafirlerin bile bile olay çıkarmaya çalışmalarına bile çoğu zaman aldırış etmiyorlardı.
Rus misafirlerin bu tür davranışları bende tatil yapmayı öğrendikleri düşüncesini oluşturdu.Ha sezon boyu çok çılgın Rus grupları geldi zaman zaman bizi çok zorladılar ama çok fazla olaya karışmadılar.
Rus'lar tatil için gelmeye başladıklarında çok olaylar yaşanıyordu.Otellede güvenlik olarak görev yapan arkadaşlar çok iyi bilir.Her gece mutlaka birkaç olay patlar ve ne kavgalar yaşanırdı.Rus misafirler insanı canından bezdirirlerdi.Ama gün geçtikçe onlarda bu tür olaylardan bıktılar herhalde.Aman öyle olsunlar gelsinler adam gibi tatillerini yapsınlar gitsinler.Otellerdeki özel güvenlik görevlilerine de fazla iş çıkarmasınlar.

Yine aylardan Kasım

Kasım ay'ının gelmesi demek otel çalışanları için sezonun bitmesi,ücretsiz izin,askıya alınma,işten çıkarılma demektir.Bir çok otel kasım ay'ı geldiğinde ya tesisi komple kapatır personelini çıkarır ya da kış sezonu boyunca çalışan personelini ücretsiz izine çıkarır veya askıya alır.Otel 12 ay açık olsa bile kasım ayı geldiğinde tüm personel ne olacak diye düşünmekten kendini alamaz.Birde fısıltı gazetesi işin içine girdiğinde bir çok laf döner durur.Acaba çıkarakcaklar mı? diye düşünür durursunuz.Hele o sezon işe girmişseniz hiç kurtuluşunuz yok sayılır.
Turizmde ücretsize çıkmak,askıya alınmak,işten çıkarılmak adeta kural olmuştur kasım ayı geldiğinde.12 ay açık bir otelde çalışsanız bile değişen birşey olmaz.Kıyısından köşesinden tadarsınız ücretsizi,askıya alınmayı işsiz kalmayı.Çoğu zaman kıymeti yoktur sezon boyu harıl harıl çalışmanın.Kimse kıymetini bilmez hiç kimsenin.Herkes işinin görüldüğüne bakar.En başta da patronlar.Onlar için gelir giderden fazla ise sorun yok.Kârdan zarar etmemek için turizmde kural haline getirdikleri sistemi bozmazlar.Yaptıkları bütçeleri verirler genel müdürlerin eline gerisine karışmazlar.
Bu yıl sezon sonu geldiğinde yaklaşık 200.000 personel işsiz kalacakmış.Peki ne olacak bu kadar insan ? Bunu düşünen ve bu soruna çözüm getiren hiç kimse yok.Kasım ayı gelir yönetim ne yapacağını bilir,personel sonunu bilir sessiz sedasız olanlar olur.Bir aralar oteller bilmem kaç senede bir tadilat için kapatılacak sonrasında açık kalacak falan diye hükümet karar almıştı.Ama uygulamada bu kararın hiç bir hükmü yok.Çünkü otel patronları işlerine geldiği gibi hareket ediyor.İstediği sezon açıyor istediği sezon kapatıyor otellerini.Olan yine çalışan personele oluyor.Sonrada kaliteli hizmetten,kaliteli personelden bahsediyorlar.Başı bozuk bir sistemde olan otelcilikte hiç kimse kalite aramasın.Tabi bu işi düzgün yapan işletmeler ayrı ama sayıları az.
Her sektörde olduğu gibi olan çalışan personele oluyor.Ancak otel çalışanlarının durumu belli.Kasım ayı geldiğinde işsiz.

20 Eylül 2013 Cuma

Siz Hiç Beyninize Bir Köpekbalığı Attınız mı?




Japonlar taze balığı hep çok sevmişlerdir. Fakat japonya sahillerinde bol balık bulmak mümkün olmamaktadır. Balıkçılar, Japon nüfusu doyurabilmek için daha büyük tekneler yaptırıp daha uzaklara açılabilmişlerdir. Balık için uzaklara gidildikçe, geri dönmesi de daha çok vakit alır olmuştur.Dönüşbir – iki günden daha uzarsa, tutulan balıkların da tazeliği kaybolmaktadır.

Japonlar tazeliği kaybolmuş balığın lezzetini sevmemişlerdir. Bu problemi çözebilmek için balıkçılar teknelerine soğuk hava depoları kurdurmuşlardı r.Böylece istedikleri kadar uzağa gidip, tuttuklarını da soğuk hava deposunda dondurulmuş olarak saklayabileceklerdi .

Ancak Japon halkı taze ile donmuş balık lezzet farkını hissedebiliyor ve donmuş olanlara fazla para ödemek istemiyorlardı .

Balıkçılar bu defa teknelerine balık akvaryumları yaptırdılar. Balıklar içeride biraz fazla sıkışacaklardı, hatta, birbirlerine çarpa çarpa birazda aptallaşacaklardı , ama yine de canlı kalabileceklerdi. Japon halkı canlı olmasına rağmen bu balıkların da lezzet farkını anlayabiliyorlardı . Hareketsiz, uyuşmuş vaziyette günlerceyolgelen balığın, canlı, diri hareketli taze balığa göre lezzeti yine de etkilenmişti.

Balıkçılar nasıl olacakta Japonya’ya taze lezzetli balığı getirebileceklerdi ?

Siz olsaydınız ne yapardınız ?

Hedeflerinize ulaşır ulaşmaz, mesela mükemmel bir eş buldunuz veya çok başarılı bir firmaya girdiniz, borçları ödediniz v.s. Heyecanınız kaybolmaya başlamaz mı? Aşırı çalışmanız gerekmiyorsarahatlamazmısınız? Lotoda büyük ikramiyeyi kazananlar parayı savurmaya başlamaz mı ?

Japonların Taze balık probleminde olduğu gibi çözüm aslında basittir. 1950′lerde L.Ron Hubbart’ın gözlemlediği üzere “İnsanoğlu ancak hırs iddiası içinde bulunursa anormal çabalar sarfeder.” Ne kadar akıllı, uzman, inatçı iseniz iyi bir problemle uğraşmaktan o kadar zevk alırsınız. Problem sizi ne kadar zorluyorsa ve siz onu adım adım çözebiliyorsanı z bundan da o derece mutluluk duyarsınız, heyecan duyarsınız ve enerji dolu, canlı, ayakta kalırsınız.

Japonlarda balıkları yine teknelerindeki akvaryumlarda tuttular, ancak içine küçük bir de köpekbalığı attılar. Bir miktar balık köpekbalığı tarafından yutulmuştu, ama geride kalanlar son derece hareketli ve taze kalabilmişlerdi.

Buradan da görüleceği üzere problemlerden, uzaklaşmaktansa içine atlamak, boğuşmak ve onları yenmek gerekir.

Problemimiz çok ve çeşitli olabilir. Ümitsiz olmayın. Onları tanıyın, organize edin, kararlı olun, daha çok bilgi ve yardım desteği ile onlarla savaşın.

Beyninize bir köpekbalığı atın ve nelere ulaşabileceğinizi o zaman görün.

19 Eylül 2013 Perşembe

İş Ortamındaki İnsanlar

Aslan 

Şirketin sahibidir, o kadar.


Bukalemun


Bulunduğu ortama göre farklı davranan,
nabza göre şerbet veren ve bu şekilde
başarı sağlamaya çalışan insan tipidir

Çakal


Katırlara yük yükleyip kendileri yapmış
gibi gözükerek bir yerlere gelmeye
çalışan, kendileri hakkında anlatacak çok
şeyi olan ve başarılarını büyüte büyüte
anlatan, aslında bomboş olduklarının
ortaya çıkmasından çok korktuklarıı için
vahşi gülme çığlıkları atıp duran
insanlardır.

Deve


Geçmiş teki 1-2 başarısını hörgüçlerine
yükleyip yıllarca onunla hayatta kalmaya

çalışan insan tipidir.

Devekuşu


Hiçbirşeye bulaşmadan kafasını kuma
gömüp, sorunlar yokmuş gibi yapan ve
"başkaları çözsün" deyip elindeki işten

başkasına bulaşmayan insan tipidir


Dinozor


Çok tecrübeli olmasına rağmen
teknolojiyle tecrübeyi birleştiremeyen,
atsan atılmaz satsan satılmaz insan
tipidir.


Domuz


Sürekli çamura yatıp başka işlere köstek
olmaktan başka işi olmayan sorunlu
insanlardır...

Fil


Çok kaynak tüketmesine rağmen çok güçlü
olduğu için aslanın bile birşey diyemediği
insan tipidir.
İnek


Bu tipteki insanlar tek bir işte çok iyidir
ve o işi yaparak firmaya iyi para
kazandırır. Genelde yeniliklere kapalı,
gözlüklü ve kilolu bir tablo çizerler. Bu tip
insanlara sağmak dışında kimse fazla
dokunmaz, yapılmak üzere iş verilir o
kadar.
Karınca


Son derece düzenli ve disiplinli çalışırlar
ve teknik bir alanda iyi bir uzmanlığa
sahiptirler... Çok iyi çalışırlar ve başarılı
sonuçlar alırlar, ancak liderlik vasıflarına
sahip değillerdir; bu insanlar şirketlerin
gizli lokomatifleridir... Ayrıca ineklerin
aksine, kendilerini yenileyip yeni şartlara
ayak uydurabilirler.
Kartal


Gerçek liderlerdir... Daha yukarıda
uçarlar, yukarıda olmayı  hakedecekleri
kanatları vardır, geniş  resmi, geçmişi ve
geleceği herkesten daha iyi görürler ve
güçlü gibi davranmaya ihtiyaç duymadan

güçlü ve asildirler

Katır


Başkalarının yüklediği binbir türlü işi
yapıp durur... Bu arada kendi işlerini de
yapar... Yükü hep ağırdır ve başkalarının
yüklerini taşımaya devam ettikçe daha da
yüklenir...
Kedi


Yerine çok bağlıdır... şirkete kök salmıştır
ve orada ölmeye niyetlidir...
Köpek


Sadece yaltaklanarak yer edinmeye
çalışan insan tipidir...
Koyun


Hiçbirşeye gıkı çıkmaz, katır kadar çok
çalışmazlar ve inek kadar para
getirmezler, genelde günlük işleri yapan
vasat pasif çalışanlardır...
Maymun


Papağanlara çok yakındır, tek farkları,
konuşmalarının arasında sürekli komiklik
yapmaya çalışmalarıdır..
Papağan


Çok ve boş  konuşmaktan başka hiçbir işe
yaramazlar...

Sinek


Zayıf olmasına rağmen tavırlarıyla mide
bulandıran insan tipidir...

Timsah


Genelde üst kademede olurlar ve işlerine
gelmeyenleri dişleri arasında
sıkıştırıverirler; ve bu işe mutlaka
bürokratik bir kılıf bulurlar...
Yarasa


Önünü göremeyecek kadar kördür ama
duyduklarıyla yolunu bulur. Yanlış birşey
duyacak olursa duvara toslar. Genelde
papağanlar tarafından kolayca manipule
edilebilir.
Yılan
Sinsice kuyu kazan insan tipidir,

domuzların aksine oldukça tehlikelidirler



insan
Ne yazık ki çok azdır...