Sayfalar

Translate

25 Temmuz 2012 Çarşamba

Karın tokluğuna çalışmak

Turizm sektörü bir çok yönüyle diğer sektörlerden çok farklı ve ilginç bir sektördür.Bu sektörde çalışanlarda mevcut düzenin içerisinde hayırlısı olsun mantığı ile yaşama savaşı veren karın tokluğuna çalışan insanlardır.İçerisinde dönen türlü dolapların içerisinde birde maaş almadan çalışanlar vardır. Bu durumla şahsen ben hiç karşılaşmadım,karşılaşmakta istemem.Bir insan kendi ve ailesinin rızkını kazandığı bir işten para almadan ne kadar süre ve neden çalışır.Bunu anlamak gerçekten çok zor.Aylarca maaş almadan çalışanları hep duyarız hatta bu şekilde çalışan arkadaşlarımız dahi vardır.Düzenli maaş ödemeyen öyle oteller var ki isimlerini ilk duyduğunuzda hadi canım dersiniz.Dışarıdan duyduğunuz ve gördüğünüz ,muhteşem dediğiniz otel içerisinde personel açısından durum içler acısıdır.Trilyonluk yatırımlar yapılarak açılan oteller ilk başta sektörde çalışan personele çok cazip gelir.Bu cazibeyi arttırmak için maaşları açılış esnasında diğer otellerden yüksek tutarlar ve personel çekmeye çalışırlar.Bu arada şunuda belirteyim personel ayartmayan düzgün otelleri tenzih ederim.Neyse bazı personel tek veya ekip olarak basarlar istifayı yeni otellerine başlarlar.Açılış esnasında otelin her yükünü(hamallığını) çekerler.Otel açılır misafir girişi başlar.Yeni açılışın hevesi ile herkes candan çalışarak elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışırlar. Bir süre sonra her ne hikmetse maaşlar ilk başta sarkmaya başlar ayın 5'i ile 10'u arası ödenecek denilen maaşlar 15'ini ,20'sini bulmaya başlar.Hiçbir yönetici tarafındanda açıklama yapılmaz.Sonra maaşlar ödenmemeye başlar.3-4 ay maaş alamayanları bilirim.Maaşlar ödenmez yine hiçbir açıklama yapılmaz tabi bu arada personel içerisinde lafın sözün sonu gelmez.Burada anlamadığım nokta neden bir insan maaş alamadan 3-4 ay çalışır.Tek aklıma gelen haklarımızı biliyoruz ve aramıyoruz.Bu da işverenlerin işine geliyor.Otel servisini veriyor,üniformanı veriyor,yemeğini veriyor,kalacak yeri olmayana lojman veriyor daha ne olsun değil mi ? maaş vermese de olur. Bir süre sonra ne oluyor personelden kopmalar başlıyor.Büyük emeklerle kurulan ekipler dağılıyor,otel'in sektör içerisinde personel gözü ile prestiji düşüyor adı çıkıyor,otel'in hizmet kalitesi yerlerde gezmeye başlıyor sonra otel el değiştiriyor.Bu çark böyle dönüp duruyor.Bizler bu çarkın içerisinde bu şekilde dönüp durdukça turizmin kaymağını elin oğlu geliyor yiyor gidiyor bizlerde arkasından bakıyoruz.

23 Temmuz 2012 Pazartesi

Kemer sahillerindeki şezlonglar mahkeme kararıyla kaldırılıyor

Göynük'te otellerin sahil işgalleriyle ilgili olarak zamanın Kent Konseyi Üyeleri tarafından başlatılan hukuki sürecin tamamlanması üzerine Kemer Kaymakamı Bayramali Köse, tüm ilçedeki otellerin sahile koydukları şezlong ve gölgeliklerin kaldırılmasını istedi. 2007 yılında Antalya 2'inci İdare Mahkemesi'nin verdiği kararın uygulanması için Kemer Kaymakamı Bayramali Köse'nin Kemer Mal Müdürlüğü ve ilgili kurumlara gönderdiği 9 Temmuz 2012 tarihli yazı üzerine Göynük'teki yaklaşık 23 otele sahil işgallerinden dolayı Kıyı Kanunu'nda öngörülen üst limit olan 10'ar bin TL ceza yazıldığı ve şezlong-gölgelik başta olmak üzere işgallerin 15 gün içinde kaldırılması konusunda tebligat yapıldığı öğrenildi. Gazetekemer'in haberine göre Ceza ve Tebligatların Kemer, Çamyuva, Tekirova ve Ulupınar köyü'ne bağlı Çıralı sahilinde de uygulanacak. Konaklama tesisleri tebligata uymadıkları taktirde belediyeler, İlçe Özel İdare Müdürlüğü ve Köy muhtarlıkları işgalleri kamu gücüyle kaldırmaları konusunda uyarılacak. Otellerin ise topyekün savunmaya hazırlandığı ifade ediliyor. Kemer Kaymakamı Bayramali Köse'nin "Kıyı Kanunu ve Mahkeme Kararının uygulanması" başlıklı yazısı üzerine harekete geçen Kemer Mal Müdürlüğü'nün, talimat gereği öncelikle Göynük'te sahili şezlong ve gölgelikleriyle işgal eden konaklama tesislerine bu işgalleri kaldırmalarını tebliğ ederken 3621 Sayılı Kıyı Kanunu'nun 15. Maddesi 1. fıkrasında öngörülen 2-10 bin TL cezanın üst sınırından da para cezası tahakkuk ettirildiği öğrenildi. Kıyı Kanunu'nda işgalin kaldırılması için verilen süre 5 gün olarak belirtilmesine karşın, Kaymakamlık Hazine Taşınmazlarının İdaresi Hakındaki Yönetmeliğin 89. maddesine dayanarak işgalci otellere 15 gün süre verdi. (gazetekemer)

22 Temmuz 2012 Pazar

TAKIM ÇALIŞMASI ANLAM VE ÖNEMİ

Takım, özel bir amacın başarılmasında çalışmalarında birbirine bağlı ve eşgüdümlü çalışan iki veya daha fazla insanın oluşturduğu bir birimdir. Takım, göreceli olarak kısa mesafeli bir dizi amaç ve hedefin yerine getirilmesi için oluşturulan, ortak çıkarlar, değerler etrafında biçimlenen küçük bir insan grubudur. Dolayısıyla takım, işletmenin stratejik niyetini gerçekleştirmek amacıyla kendini motive ederek, bilginin performansını sağlayarak ortak iş başarıları elde etmeye çalışan iki veya daha fazla insanın oluşturduğu faaliyet birimidir. Takım çalışmasının faydaları - Üretim artışının sağlanması - Çalışanların morallerinin yükselmesi, - Yüksek ürün kalitesinin oluşturulması, - Esnek bir organizasyon yapısının meydana getirilmesi, - Etkili fikirler üretme ve yüksek performans elde etme, - İş tatmininin artması, - Motivasyon artışının sağlanması.

LİDER KİME DENİR?

Topluluk içinde “iyi geçinme” ve “öne geçme” davranışlarını diğerlerinden daha iyi gerçekleştirenler, liderlik konumuna gelirler. Liderlerin belirgin ve ayırt edici bir kimlikleri ve kişilikleri vardır. Ancak onları lider yapan, etkili sonuçlar alan bir ekip oluşturabilmeleri ve bu ekibi sürdürebilme yetenekleridir. Liderin en belirleyici ölçüsü, ekibinin diğer ekiplerden daha başarılı sonuçlar alması ve bu sonuçları sürdürebilmesidir. Lideri lider yapan, kendisine inanmış ve güvenmiş insanlarla birlikte elde ettiği sonuçların etkinliği ve bu etkinliğin sürekliliğidir.Bunlar liderin sahip olduğu kişiliğin dört boyutuyla ilişkilidir: 1.Duygularını ve davranışlarını denetleme: Lider kontrollüdür. Başarma ve kazanma tutkusunun esiri olmaz, duygularını yönetir, elde ettiği konumun ayrıcalıklarıyla başı dönmez, kendini tanır, güçlü ve eksik yanlarının bilincindedir, baskı altında dengesini korur. 2.İnsan ilişkilerinde başarılı olma: Lider ekibiyle ve çevresindeki kişilerle amaca yönelik, etkili ilişkiler kurar ve bu ilişkileri dengeli yönetir. İnsanları tanımaya, anlamaya, farklılıkları dengelemeye, yönlendirmeye hazırdır. 3.İşini iyi bilme: Yaptığı işi iyi bilir. Bilgilidir, uzmandır, birikimlidir, öğrenmeye ve harekete geçmeye hazırdır . 4.Liderlik becerilerine sahip olma: Lider delege etme,ikna etme,müzakere,kurumsal etkileme stratejilerini bilir. Bu boyutların ilk ikisi “iyi geçinme” davranışıyla ilgili, son ikisi ise “öne geçme” davranışını belirleyen özelliklerdir. Kendini denetleme ve ilişkilerinde başarılı olma daha zor gelişebilirken, bilgi ve uzmanlık ile liderlik becerileri daha kolay geliştirilebilir.

SORUNA DEĞİL ÇÖZÜME ODAKLANIN

Hayatınızın kontrolünü elinize almak istiyorsanız, soruna değil çözüme odaklanın. Başarılı gözüken insanla başarısız insanlar arasındaki fark; Başarılı insanların daha iyi sorular sormaları, dolayısıyla daha iyi cevaplar almaları. Sorduğumuz sorular aynı zamanda bizim sınırlarımızı da belirler. Hayatımızdaki bütün sınırlarımızı kendi kendimize sorduğumuz sorular belirler,İlişkilerimizden gelirimize, yeteneklerimize kadar. Sorduğumuz sorular bizim odak noktamızı belirler. Karşımıza çıkan her türlü sorun için kullanabileceğimiz, bizi probleme değil çözüme odaklayacak olan sorular (Bu problemin harika yanı nedir? Neler henüz mükemmel değil? Bunu istediğim hale getirmek için neleri yapmaya,neleri yapmamaya istekliyim? Bunu istediğim hale getirmek için gerekenleri yaparken bu süreci nasıl zevkli kılabilirim?) Başarılı gözüken bir insanla, başarısız insanlar arasındaki bir diğer fark da; başarısız insanlar probleme takılır kalırlar. Problem onların odak noktası olur. Başarılı insanlarsa, problemle karşılaştığında doğru soruları sorarak hemen çözüme odaklanırlar.(Bu durumu nasıl tersine çevirebilirim?Bu durumdan nasıl yararlanabilirim Bu durumdan ne öğrenebilirim?)soruları bizi direk çözüme odaklayacaktır. Yapmamız gereken sadece soruyu sormak. Doğru soruyu sormamız odak noktamızı değiştirecek ve çözüm kendiliğinden gelecektir. Unutmayın ki problemler, biz onları problem olarak gördüğümüz için vardır. Bir problemle karşılaştığımızda doğru soruları sorarak, probleme değil çözüme odaklanabiliriz. Yaşamınızda gerçek anlamda bir değişiklik yaratmak istiyorsanız, bireysel gelişiminiz için bu soruları sormayı alışkanlık haline getiriniz.

ONARMAYA ÇALIŞMAK MI,YIKIP YENİDEN BAŞLAMAK MI?

Kumdan bir kale düşünün. Çevresine güzel su kanalları yapmış, hendekler kazmışsınız.Yalnız öyle bir yere inşa etmişsiniz ki kalenizi,dalgalar güçlendikçe önce su kanalları doluyor, sonra heybetli surlarınız tuzlu suyun ellerinde giderek erimeye başlıyor.Sizse elinizde küçük plastik kovanız, sahilden topladığınız kuru kumlarla surları onarmaya çalışıyorsunuz. Yaptığınız yamalar, bir sonraki dalganın darbesiyle çirkin şekiller almaya başlıyor.Küçük plastik kovanızla habire koşturup duruyorsunuz. Kan, ter ve panik içinde!.. O kadar odaklanmışsınız ki "onarmaya", bu yıkımın artık sizin kontrolünüzde olmadığını göremiyorsunuz. Oysa bir dursanız, durup da yukarıdan baksanız kaleye, çamur haline gelmiş surlara ve dalgalara; onarmaya harcadığınız sürede yepyeni bir kale inşa edebileceğini göreceksiniz.Denizin biraz ötesinde, yeni bir başlangıç yapabileceksiniz.Yaşam da birçoğumuz için böyle geçip gidiyor. Katlanamadığımız bir işimiz, sevmediğimiz bir çalışma ortamımız ya da gururumuzu inciten bir yöneticimiz oluyor bazen."Alışmaya" çalışıyoruz. İncinen yerlerimize her gün küçük yamalar dikiyoruz. Ertesi gün sökülüyor yamalarımız, yara bere içinde, delik deşik, yorgun argın dönüyoruz evlerimize. "İşimi sevmiyorum ama dayanmak zorundayım!" diyoruz. Her şeyi bırakıp düşlerimizin peşinden gitmek, bir lüksmüş, şımarıklıkmış gibi görünüyor gözümüze. Bazen bir şeyi onarmak için, önce tamamen yıkmak gerekmez mi?

MEMNUNİYET

Memnuniyet duygusu insanın başarılı olmasının doğrudan bir deneyimi, gerçeklerle başa çıkma yolunda verdiği gayret ve değer verdiği şeylere ulaşıyor olduğunun belirtileridir. İnsan için memnuniyet bir lüks değil, psikolojik bir ihtiyaçtır. En geniş tanımı ile memnuniyet (zevk,veya haz) yapılan eylemin bir sonucu ve ödülüdür.Aynı başarısızlığın, yıkımın ve ölümün sonucunun keder olması gibi. Memnuniyet durumunda kişi hayatın değerini deneyimler, hayatın yaşamaya ve savaş vermeye değer olduğu duygusunu hisseder. Yaşamak için de değerlere ulaşmak için çabalamak gerekir. Zevk veya haz olarak adlandırılabilecek memnuniyet duygusu, hem başarılı bir eylemin duygusal anlamda karşılığının alınması hem de yapılmakta olan işin devam etmesi için bir teşviktir. Memnuniyet duygusu insanın başarılı olmasının doğrudan bir deneyimi, gerçeklerle başa çıkma yolunda verdiği gayret ve değer verdiği şeylere ulaşıyor olduğunun belirtileridir. Aslında “varlığımın kontrolü benim elinde” diyebilmenin belirtisidir. Keder deneyimi ise “ben zayıfım, çaresizim” duygusunu içerir. Memnuniyet duygusu, istenen sonuca erişebilme yeteneğini belirtir. Keder ise yetersizlik duygusunun sonucudur.

OLMAK MI DEĞİŞİM Mİ?

Olmak ya da olmamak” cümlesini hepimiz biliyoruz.Böyle bir sorunla karşı karşıya kalmak veya böyle sorgulamak gerekir mi idi? Bilinmez. Ne olmak istediğinize karar verdikten sonra olmaya başlamak, sonra olmak daha sonra ise yeniden karar vererek başka şeyler olmaya devam etmek yorucu bir şey olsa gerek. Başbakan olmak, iktisatçı olmak, şoför olmak, kaptan olmak, şirket sahibi olmak ve daha binlercesi. Çok şey olunabileceği anlaşılıyor yukarıdaki örneklerden.Olmak için sarfedilen çabalarda harcanan zamanla birlikte bazen kan,bazen ter,bazen gözyaşıda dökülüyor bize önerilen modeller için. Olmak dışında neler olabilir. Başka bir seçenek var mı idi acaba? sorgulayabilirsek. Var diye düşünüyorum. Kaynaklarımızı kullanabilmek seçeneği gözümüzün tam önünde duruyor. Görmek gerek ve bakmak gerek, duymak gerek, dokunmak, koklamak ve tatmak gerek. Bunu yapabilmek için öncelikle değişmemiz gerekiyor kendi kararımızla, ve isteyerek değişmemiz gerekiyor. Değişmeden, bu güne kadar kullandığımız modeli ya da modelleri değiştirmeden olduğumuzda, olunan olanı yönetmeye başlayacaktır. Gelişimin başlayabilmesi için değişim gerekiyor. Değişimin yaptıklarımız ve yapamadıklarımızı ifade eden “inançlar” seviyesinde, hayata karşı tavrımızı içeren “kişilik” seviyesinde, kendi değerimizi de içine alan “kimlik” seviyesinde yapılması, daha net ve açık olarak bu alanlarda varolan virüslerin temizlenmesi ve bunların istenen şekilde ve yeniden kişi tarafından doldurulması gerekmektedir.

İŞYERİNDE KİŞİLER ARASI İLİŞKİLER

Bir düşünün. Alanınızda uzmansınız. Görevinizdeki teknik yetkinliğiniz tüm yöneticileriniz ve meslektaşlarınız görüyor. Peki sizce bu durum işyerinde başarılı olmanız için yeterli mi?Bu soru karşısında belki de içinizden şu anda ‘evet tabii yeterli, bir çalışandan başka ne beklenir ki? Böyle bir çalışan işini en iyi şekilde yapar ve başarılı olur’ düşüncesi geçiyor. Öte yandan unutmamamız gereken, kişiler olarak başarımızda teknik yetkinliğimiz kadar hatta bu yetkinliğin ötesinde, kendimizi ifade ediş tarzımızın, diğer kişilerle (çalışanlar, yöneticiler, misafirler, v.b.) iletişim ve ilişki kurma tarzımızın önemli rol oynadığı... Hangi alanda, hangi unvanla çalışıyor olursak olalım kişiler arası ilişki kurma becerisi büyük önem taşıyor. Bireyler olarak kendimizi ifade etme, ortaya koyma ve kişilerle ilişki kurma tarzımız elde ettiğimiz sonucu belirliyor. “Kendinizi idare ederken aklınızı, başkalarını idare ederken kalbinizi kullanın. Kişiler arası ilişki kurmanın ve bu alanda da başarılı olmanın temeli, kişinin kendisini tanıması”ndan geçiyor. Ardından da diğer kişilerin duygularını ve düşüncelerini anlama becerileri geliyor. Kendisi ile ilgili farkındalığını artırmış, empati becerilerini geliştirmiş bir kişi, diğer kişilerle iletişim kurma becerilerini de zenginleştirdiğinde kişisel tatminin, başarının, diğer kişiler tarafından (yöneticiler, çalışanlar, müşteriler) aranılırlığın ve takdir edilmenin kapıları açılıyor. Kişiler arası ilişkilerinizi geliştirmek için: *Öncelikle kendinizi tanıyın. *Kendinizi yönetin. (Yönetim sadece diğer kişileri yönetmek değildir. Öncelik, kişinin kendi duygu, düşünce ve davranışlarını yönetmesindedir!) *Empati kurun. *İyimserliğinizi ve pozitif enerjinizi koruyun. *Kendinizi motive edin, çevrenizdekilerin motivasyonlarını korumalarını sağlayın. Ve gülümseyin! “Binlerce kilometrelik bir yolculuk tek bir adımla başlar.”

OLMAK YADA OLMAMAK

Olmak ya da olmamak... Bu soru yanıtlanıncaya kadar kazanmak istediklerimiz beklemede kalır. Kendinize gerçekten bu hayatta ne yapmak istediğinizi sorun? Gerçekten bütün engellere rağmen gereken her şeyi yapmaya karar verdiniz mi?Bu her alanda karşınıza çıkar.Bu zayıflamaktan işinizde başarılı olmaya kadar her şeyde olabilir. Karar verip bir şeyi kesinlikle gerçekten yapmayı seçtiğinizde bunu tamamlayan irade devreye girer. Kararlılık, insan iradesini uyandırma zilidir. İradeniz yön verilmeyi bekleyen büyük bir güçtür..Seçtiğiniz yön ne kadar belirginse iradenizin gücü o kadar büyüktür. Karar vermemiş insanlar iradesinin gücünden yararlanamazlar. Eğer hayatımızı ve kendimizi kontrol etmek istiyorsak davranışlarımızın kontrolünü elimize almak zorundayız. Bütün hayatınızı ve eylemlerimizin, hareket ve davranışlarımızın rotasını belirleyen temel nokta, hayatımız boyunca verdiğimiz kararlardır. En küçüğünden en büyüğüne kadar hayatımız boyunca yaptığımız her şey bir kararla başlar. Hayatınızın akışını değiştirmek, daha güzel sonuçlar üretmek, sizi sınırlayan koşulları değiştirmek ve daha çok şeye sahip olmak istiyorsanız ilk yapmanız gereken iş karar vermektir. Karar gücünün en güzel tarafı zaten bizim içimizde oluşudur. Eğer gerekli cesareti toplayabilir ve içinizdeki gücü hissedebilirseniz hemen şimdi sizin geleceğinizde hayat kalitenizi artıracak bir karar verebilirsiniz.Gerçek bir karar vermek, insanın kendini diğer bütün ihtimallerden kopararak hedefine adamasıdır. Yaşamımızı değiştirmenin tek yolu gerçek bir karar vermektir. Yaşamdaki, harbi kaybetmek istemiyorsanız doğru zamanda doğru kararlar vermelisiniz.

BAŞARILI İNSANLARIN SIRLARI

Başarılı insanlar yüksek bir özgüvene sahiptirler.Kendilerine değer verir ve güvenirler. Bu özgüven onların yaratıcılık için gerekli olan heyecan ve cesarete sahip olmalarını sağlar. Dolayısıyla, özgüveni olan insanlar kendilerine ulaşılması güç hedefler koymaktan çekinmezler. Ardından da bu yüksek hedefe odaklanarak onu gerçekleştirme yönünde en büyük adımı atmış olurlar. Başarılı insanların hayatta belirlenmiş kişisel hedefleri ve değerleri vardır. Hangi misyona hizmet ettiklerini iyi bilirler ve başarılı olduklarında dünyanın nasıl değişeceği konusunda bir vizyona sahiptirler. Kişisel hedefleri konusunda gerçekçi ve net beklentileri vardır.Hedeflerine ulaşmak için stratejiler geliştirir ve bu stratejileri uygularlar.Aynı zamanda kendi davranışları ve gelecekleri için sorumluluk üstlenirler. Sorumluluk üstlenen insan insiyatif alır, risk alır ve geleceği şekillendirecek adımları belirler ve atar. Bu yaklaşım onlara daha hızlı öğrenme fırsatı sağlar. Geleceği gözlerinin önünde canlandırırlar.Hayal etmek, gerçekleştirmenin ilk adımıdır. Hayalleri gerçeğe dönüştürürken izlenen bir başka yol da bu hayalleri sözlü veya yazılı olarak başkalarıyla paylaşmaktır. Başarılı insanlar kendileriyle barışıktırlar.Yaşamlarında yüksek düzeyde stres yoktur. Ruhsal ve bedensel olarak formda ve zindedirler. Bu, onların hedeflerine odaklanabilmelerini sağlar. Onlar, uzun vadeli hedeflere odaklanır, kısa vadeli kazançlar için uzun vadeli hedeflerinden vazgeçmezler. Zamanlarını etkili kullanırlar. Disiplin başarılı insanların ortak özelliklerindendir. Kendilerini sürekli olarak geliştirme çabasındadırlar. Her zaman yeni bilgilere açıktırlar. Her hatayı bir öğrenme fırsatı olarak görürler.

BAŞARILI İNSANLARIN SIRLARI

Başarılı insanlar yüksek bir özgüvene sahiptirler.Kendilerine değer verir ve güvenirler. Bu özgüven onların yaratıcılık için gerekli olan heyecan ve cesarete sahip olmalarını sağlar. Dolayısıyla, özgüveni olan insanlar kendilerine ulaşılması güç hedefler koymaktan çekinmezler. Ardından da bu yüksek hedefe odaklanarak onu gerçekleştirme yönünde en büyük adımı atmış olurlar. Başarılı insanların hayatta belirlenmiş kişisel hedefleri ve değerleri vardır. Hangi misyona hizmet ettiklerini iyi bilirler ve başarılı olduklarında dünyanın nasıl değişeceği konusunda bir vizyona sahiptirler. Kişisel hedefleri konusunda gerçekçi ve net beklentileri vardır.Hedeflerine ulaşmak için stratejiler geliştirir ve bu stratejileri uygularlar.Aynı zamanda kendi davranışları ve gelecekleri için sorumluluk üstlenirler. Sorumluluk üstlenen insan insiyatif alır, risk alır ve geleceği şekillendirecek adımları belirler ve atar. Bu yaklaşım onlara daha hızlı öğrenme fırsatı sağlar. Geleceği gözlerinin önünde canlandırırlar.Hayal etmek, gerçekleştirmenin ilk adımıdır. Hayalleri gerçeğe dönüştürürken izlenen bir başka yol da bu hayalleri sözlü veya yazılı olarak başkalarıyla paylaşmaktır. Başarılı insanlar kendileriyle barışıktırlar.Yaşamlarında yüksek düzeyde stres yoktur. Ruhsal ve bedensel olarak formda ve zindedirler. Bu, onların hedeflerine odaklanabilmelerini sağlar. Onlar, uzun vadeli hedeflere odaklanır, kısa vadeli kazançlar için uzun vadeli hedeflerinden vazgeçmezler. Zamanlarını etkili kullanırlar. Disiplin başarılı insanların ortak özelliklerindendir. Kendilerini sürekli olarak geliştirme çabasındadırlar. Her zaman yeni bilgilere açıktırlar. Her hatayı bir öğrenme fırsatı olarak görürler.

İYİ İLETİŞİM – İLETİŞİMCİ - İLETİŞİM KURMAK

Bunu yapabilmek için öncelikle kendimize güvenimizin tam olması gerekir. Kendini seven, saygı duyan özbenliğini kazanmış insanlar, insanlarla daha çabuk diyaloga girebilmekte ve karşısındakileri etkileyebilmektedir. Bir insanla tokalaşırken öyle sevecen olun, öyle derin bakın ki karşınızdaki tavırlarınızdan etkilenip bir buz parçası gibi erisin. Ne derece içten tokalaştığınızın, ne derece insan sevgisi ile dolu olduğunuzun, ne derece kendinize güven duyduğunuzun farkına varsın karşınızdaki insan. Herkese karşı sevgi ve sempati duyabilmek, "Yaratılanı sev, yaratandan ötürü..." düsturuyla çok güzel örtüşmektedir. Fakir-zengin. yaşlı-genç, alim-cahil, sinirli-sakin tüm insanlara aynı sevecenliği, merhameti, nezaketi, sevgi ve saygıyı gösterebiliriz. Bu yaptıklarınız ilerde size yine sevgi, saygı, nezaket, merhamet olarak geri dönecektir zaten. İnsanlara iyi davranabilmek, ihtiyaçları olunca onların yardımına koşabilmek, onları anlayabilmek, iyi ve kötü günlerinde yanlarında olabilmek, insanların bize olan sevgisini ve saygısını artıracaktır. İnsanlara yapmış olduğumuz iyiliklerin bizlerde oluşturduğu manevi haz, tüm insanları daha çok sevmemizi sağlayacaktır. Çevremiz genişleyecek, daha sosyal olacağız ve insanlar bize daha rahat bir şekilde yaklaşacak ve onlarla daha dostane, samimi ve sevecen ilişkiler içerisinde olacağız. Çoğu insanlar böyle olduğunda da toplumdaki gerginlik gittikçe azalacak ve günümüzde çok aradığımız toplumu oluşturan bireylerin birbirine olan sevgisi, saygısı, hoşgörüsü ve sabrı artacak ve daha mutlu bir topluma doğru yol alacağız.

ŞİKAYET SORUNLARA ÇÖZÜM GETİRMİYOR

Mevcut durumunuzdan veya şartlardan memnun değilseniz, sürekli şikayet etmek hem sizin yıpranmanıza hem de çevrenizdekilerin zamanla sizden sıkılmasına neden olur. Diyelim ki işinizden şikayetçisiniz. Sürekli problemlerden söz ediyor, yakınlarınızı, ailenizi bu konuda sürekli meşgul ediyorsunuz. Sonuç ne olacak? Zannetmeyin ki şikâyetlerinizi ve sıkıntılarınızı devamlı aktardığınız kişiler birer gül bahçesinde yaşıyor... Her insanoğlunun olduğu gibi onların da kendilerine göre sıkıntıları var. Bir süre sonra karşınızdakiler de sıkılacak ve üstelik sorununuza çözüm üretememiş olarak ortada kalacaksınız. Ancak, bu demek değildir ki yakın bir dostunuzla, sırdaşınızla ya da bir yakınınızla dertleşmeyin, uhabbet etmeyin. Aksine, insanların dostlarıyla, yakınlarıyla sevinçleri kadar sıkıntılarını da paylaşması çok önemli ve hatta zorunludur. Burada anlaşılması gereken, sürekli aynı şikâyeti dile getirip, tekrar etmenin herhangi bir yararı olmayacağıdır. İşinden memnun olmayan ve bu yüzden hayatının akışı olumsuz yönde giden ve hatta bunalıma girmiş bir kişinin sorunlarını arkadaşıyla paylaşması normal, hatta faydalı olmakla beraber, sorununu sürekli dile getirmesi ve sürekli tekrarlaması hem kendine hem de çevresine zarar getirmektedir. Bunun yerine gerçekten şuandaki işini sevip sevmediğine karar vermeli ve detaylı bir değerlendirme yapmalıdır. İşini değiştirmesi durumunda, hangi alanlarda çalışmanın kendisini mutlu edeceğini belirlemelidir. Mevcut bilgi ve tecrübe birikiminin geçmek istediği yeni iş ortamına uygun olup olmadığını araştırmalı, eğer eksikleri varsa, hangi bilgi, beceri ve tecrübelerin ve hangi ekstraların kendisinde olması gerektiğini belirlemelidir.

BAŞARININ YAŞI

Bazen kendimizi çok yorgun, bitkin ve isteksiz hissettiğimiz olur. Böyle zamanlarda kendimizi çökmüş ve ihtiyarlamış hissedebiliriz.Ya da herhangi bir girişimde bulunmak istediğimiz zaman, "Benim için çok geç! Artık yaşlandım.Yıllar evvel yapmalıydım!" gibi mazeretler ileri sürebiliriz.Bu mazeretlerimiz doğru gibi düşünülebilir. Yani bazı şeyleri zamanında yapmak gerekir. Ama beklediğiniz takdirde zaman geçecek ve o yapmak istediklerinizi halen yapamamış olmanın verdiği sıkıntıyı taşıyacaksınız. O halde beklemeyin.Geçmişteki başarısızlıklarımıza takılacağımıza, onu nasıl telafi edebileceğimizi ve aslında zamanı geçmiş gibi görünse de birçok şeyi halen yapabileceğimiz gerçeğini gözden kaçırmamalıyız. Kristof Kolomb, Amerika'yı keşfe çıktığı ilk yolculuğunda 50 yaşını çoktan aşmış durumdaydı.Pasteur, kuduz aşısını bulduğunda 60 yaşındaydı. Mimar Sinan, Süleymaniye Camii'ni bitirdiğinde 70 yaşını geçmişti. Selimiye Camii'ni tamamladığında ise 86'ya ermişti. Gençlik, hayatın belli bir çağı ile ilgili değildir. İnsan, kendine olan güveni derecesinde genç, kendisinden şüphesi derecesinde yaşlıdır. Kişi cesareti derecesinde genç, korkuları derecesinde yaşlıdır. Ümitleri derecesinde genç, ümitsizliği derecesinde yaşlıdır. Hiç kimse fazla yaşamış olmakla ihtiyarlamaz. İnsanları ihtiyarlatan, ideallerinin gömülmesidir. Seneler cildi buruşturabilir. Fakat heyecanların teslim edilmesi ruhu buruşturur. İnsanlar yaşadıkça yaşlandıklarını sanırlar, halbuki yaşamadıkça yaşlanırlar. İnsan ihtiyar olmaya karar verdiği gün ihtiyardır. Güzelliği görme yeteneğini kaybetmeyen asla yaşlanmaz. Yaşlanmak bir dağa tırmanmak gibidir. Çıktıkça yorgunluğunuz artar. Nefesiniz daralır ama görüş alanınız genişler.

KİŞİSEL MARKA

Markalaşma (branding), bir ürünün gücünün ve pazar koşullarının analiz edildiği bir süreçtir. Bir hareket planı bir pazarlama planı yapıp bir farkındalık ve ürünü satın alma güdüsü tesis etmektir. Markalama bir ''şey''den, bir değer yaratmaktır. Bir birey için başarılı bir kişisel marka yaratmak da, tıpkı böyle bir süreçtir. Başarılı marka yaratmak, doğruyu söylemek üzerine kuruludur. Belki gerçeğin tümüne değil ama, güçlü yönlerinize odaklanırsanız yine de doğruyu söylemiş olursunuz! Ve marka, ürünün ya da sizin sahip olduğunuz olumlu sıfatlar üzerine tesis olur. En iyi kişisel markalar, kendileri olmayı başaran insanlar tarafından yaratılır. Kendi fikirleri ve kendi sahip olduğu nitelikler... Kendi tarzları... Yani kişisel markanızı, siz kimseniz onun ve yapabildiklerinizin üzerine kurmalısınız; olmak istediğiniz bir başkasının değil. Marka aynı zamanda, sürekli değişim ve yenilenme demektir. Fakat bu değişiklikler, performansınız veya ambalajınız, yani imajınız üzerinde olabilir. Kim olduğunuzla ilgili kökten değişiklikler yapamazsınız

YAPABİLECEĞİNİZİN EN İYİSİNİ YAPIN

Kimi zaman yapmak istediklerimiz yavaş ilerler ve çaba göstermemize rağmen, bazen istediğimiz sonuca tam olarak ulaşamayız.Bunun nedenlerini sorgularken eğer iyi bir gözlemciyseniz, kaynağın kendiniz olduğunu fark edersiniz. Yaşantınızda fark yaratabilmenin en büyük adımı ve ilkesi “Yapabileceğinin en iyisini yapmaktır.” eğer bir isteğinizin tam olarak sonuca ulaşmasını istiyorsanız öncelikle yapabileceğinizin en iyisini yapıp yapmadığınızı kendinize sorun. Yapabileceğinizin en iyisini yaptınız ve olmadı.O halde değiştirebilirsiniz.Bir isteğe ulaşmanın en önemli yolu, olumlu düşüncelerle birlikte çalışmaktır.Hedeflerinizi belirleyip yeniden, yeniden denemek ve sabırlı olmak gerekir. Yaşam bir bütündür ve bu bütünlüğü düşünürsek, iş, aşk, para, kariyer,sağlık,dostluk bunların Herbiri sizin yaşamınızın bir parçasıdır.Bu bütünlüğü kurabilmenin en önemli yolu, kendinizi iyi tanımaktan ve sevmekten geçer. Her eylemin bir öncesi vardır.Bir işe kalkışmadan önce,kendinize dönüp neden bu işi istediğinizi, olası çıkacak engelleri , azim ve sabır gücünüzü iyice düşünmeniz gerekecektir.

ENDİŞELERDEN KURTULMA

Hepimiz hayatımızda bir çok şeyden endişe duyarız.Kimimiz yaşlanmaktan, kimimiz ölmekten,kimimiz ise başarısız olmaktan ya da yalnız kalmaktan endişe duyar.Endişelerimiz ile çoğu zaman başedebilirken, bazen bu hisse yenik düşebiliriz. Enerjimizi yapıcı bir biçimde kullanmak yerine endişelenerek boşa harcıyoruz.Bir kez endişelenmeye başlandığı zaman endişe duyulan şey önemini yitirir.Bulmak için her taşı kaldırmamız gerekse bile her zaman endişelenilecek birşey bulunur.Endişelenme huyu bir kez kazanıldığı zaman endişelenecek birşey bulmak hiç zor olmaz.Endişe alışkanlığının üstesinden gelmenin ilk adımı onunla işinizin bittiğini kabullenmektir. “Artık endişelenerek vaktimi boşa harcamayacağım demelisiniz.”Kötü bir alışkanlıktan vazgeçerken olduğu gibi ondan vazgeçmeye istekli olmalıyız. Aynı anda iki şey düşünemeyiz.Bazen öyle hızlı düşünürüz ki aynı anda birçok şeyi düşünürüz gibi gelir.Bir dakika içinde yüz elli fikir yada düşünce geçebilir ama saniyeden az bir zaman içerisinde de olsa, her seferinde bir düşünceyi düşünebilirz ancak.Bu yüzden endişenin aklımıza girmesine izin verdiğimizde,Güç’le dolu olumlu bir düşünceyi dışlamış oluruz. Endişe en derin arzularımıza tamamen karşı olan olumsuz düşüncelere kapılmamıza neden olur.Endişe her bakımdam bir sorun yaratıcıdır.Endişenin üstesinden gelmenin ilk adımı,endişenin hiçbirşey kazandırmadığını sahibine zarar verdiğini, büyük arzularımızın gerçekleşmesine engel olduğunu,uzun vadede hayatımıza olumsuz etkileri olacağını kabul etmektir.

ZAMANINIZI BAŞARILI DEĞERLENDİRMENİN YOLLARI

1.Hedeflerinizi belirleyiniz,bunları yazıyla ifade ediniz ve sonra önceliklerine göre sıraya koyunuz. Sizin için yaşamınızda nelerin önemli olduğundan emin olunuz. 2.Hedefleriniz üzerinde odaklaşınız,etkinliklerinizin değil.En önemli etkinlikleriniz size hedeflerinize ulaşmada en yararlı olanlardır. 3.Her gün için temel bir hedef belirleyiniz ve ona ulaşınız. 4.Hedeflerinize ulaşmak için,yaptığınız her şeyi analiz edin.Ne yaptığınızı,ne zaman yaptığınızı, neden yaptığınızı tespit edin.Kendinize şunu sorun. "Bunu yapmasaydım ne olurdu" eğer yanıtınız "hiç birşey olmazdı“ olursa,yaptığınız şeyi durdurun. 5.Zamanınınızı planlayın.Her hafta için bir plan yapın.Kendi kendinize şunu sorun "bu hafta sonuna kadar neyi-neleri tamamlamayı ümit ediyorsun,ve bu sonuca ulaşmak için neler yapmaya ihtiyacın var?" . 6.Her gün için yapılması gerekenler listesi yapın.Bu listenin,günlük hedefleri,öncelikleri,yaklaşık ne kadar zaman alacağını içerdiğinden emin olun.Rast gele etkinliklere yer vermeyin. 7.En önemli şeyleri tamamlayabileceğinizden emin olacak şekilde zamanınızı her gün programlayınız, beklenmedik beklentilerin de karşınıza çıkacağından,belirli boşluklar bıraktığınızdan emin olunuz. 8.Yapacağınız her bir iş için zaman sınırları oluşturun. 9.Ertelemeyi, geciktirmeyi, ağırdan almayı yenin. 10.Kendiniz için zaman ayırın (hayal kurmaya, rahatlamaya ve yaşamaya) 11.Size has biz zaman felsefesi geliştirin,zaman sizce ne anlama gelmektedir,ve zamanın sizin yaşantınızla nasıl bir bağlantısı vardır.

İŞYERİNIZE YÖNELİK ADIMLAR

Sizden ne beklendiğini öğrenin :İşyerinde daha mutlu olmanın sırrı, aslında son derece basit: Sizden ne beklendiğini bilmek! Ne de olsa tam olarak ne yapması gerektiğini bilmeyen birinin işini iyi yapması gibi bir şey söz konusu olmayacaktır. Kendinizi değerli kılın :Şirket için değeriniz nekadar yüksek olursa o kadar çok fark edilir ve takdir toplarsınız. Çalışmakta olduğunuz şirketin sizi kazançlı bir yatırım olarak görmeyi sürdürmesi çok önemlidir. Değerinizi korumak ve artırmak için yapabilecekleriniz arasında en önemlisi, fark yaratmak olacaktır. Sizi diğerlerinden farklı kılacak bir yetenek, bir beceri geliştirin. Esnek ve değişime açık olun :Alışık olduğumuz bir şeyin değişmesi çoğu zaman rahatsız edicidir. Ortaya çıkan yeni bir durumla ilgili belirsizlik hissi son derece normal olmakla birlikte,değişimlerin genellikle daha iyiye giden bir yol olduğunu da aklınızdan çıkarmamalısınız.Yaşam sürekli değişir ve kolay adapte olmanız işlerinizi kolaylaştıracak, yaşamdan aldığınız zevki artıracaktır. İşinizle ilgili gerçekçi beklentilere sahip olun :İşvereninizin sizden ne beklediğini bilmek nasıl önemliyse, sizin işinizden ne beklediğinizi bilmeniz de bir o kadar önemlidir. Beklentileriniz çok yüksek veya çok alçak olduğunda, hayal kırıklığına uğramanız çok doğaldır.Kafanızda canlandırdığınız hayallerin gerçekle örtüşmesi çoğu zaman zor olsa da hayaller bir sonraki adımınızı atmanızda en büyük gücü sağlar. Çalışanların sıkça yaptığı bir hata da fazla idealist düşünmektir. İşinizden zevk almanızı sağlayacak adımları atarken bir yandan da içinde bulunduğunuz şirketin koşullarını düşünmelisiniz. Asla unutmayın, işletmeler kar etmek için kurulur. Bazen bu amaç sizin işinizden zevk alma amacınızla çakışır gibi görünse de işletme kar etmediği zaman sizin de artık bir işiniz olmayacağını aklınızdan çıkarmayın.

HEDEF BELİRLEME

Hedef belirleme ile istek çoğu zaman karıştırılır. İsteğin hedefe dönüşmesi için eyleme geçmek gerekir. Eylem aşamasında küçük parçalara bölünmemiş hedefler , kişi için altından kalkılamaz bir yüktür. Bunun yük haline dönüşmemesi için hedeflerin; Kısa vadeli hedefler (1 ay içersinde gerçekleşmesi planlanan hedefler) Orta vadeli hedefler (1 yıl içersinde gerçekleşmesi planlanan hedefler) Uzun vadeli hedefler (2 yıl ve sonrasında gerçekleşmesi planlanan hedefler) şeklinde planlanması gerekir. Kısa-orta-uzun vadeli hedefler birbirini bütünleyen hedeflerdir. Bir basamak gerçekleşmeden diğer basamaktaki hedefe ulaşmak mümkün değildir. Bu basamakların doğru belirlenmesi ve adım adım gidilmesi çok önemlidir. Hedef ; • Kişinin sahip olduğu yetenek ve güçlerle ulaşabileceği türden olmalıdır. • Zaman ve nicelik açısından ölçülebilir olmalıdır. Genel ifadeler hedefe ulaşılıp ulaşılmadığını değerlendirmede güçlük yaratacaktır. • Kişinin ne yapması gerektiğini değil, gerçekten ne istediğini yansıtmalıdır. • Alternatifsiz olarak ifade edilmelidir. Hedef ""şunu ya da bunu yapabilirim"" şeklinde ifade edildiğinde her ikisine de ulaşılamamaktadır. • Kişiye, çevresine ve topluma zarar verici nitelikte olmamalıdır.

MÜKEMMELLİK BİR ALIŞKANLIKTIR

Bir gülümsemenin, başımızla selam vermenin ya da dostça bir kaç kelime etmenin kişiler üzerinde ne kadar rahatlatıcı, ne kadar olumlu bir etkisi olduğunu unuttuk. Çevremizdekilerle etkileşime girmemek için yüzlerce sebep buluyoruz kendimizce. Zamansızlık, ilgisizlik, reddedilme korkusu, hata yapma korkusu, bilinmeyenden korkma ya da belki o kişinin/kişilerin farkına varmama... Beyinlerimiz, onlarca dosyanın açık olduğu bilgisayarlar gibi. Hatta bir kısmı hata mesajı bile veriyor: Yetersiz bellek! ve kendiliğinden kapanıyor. Bu yoğunlukta bir de başkalarına mı vakit ayıracağız? Kendimize bile zaman bulamıyoruz. İkna olmak ne kadar kolay öyle değil mi? Son derece gerçekçi duruyor sebeplerimiz. Oysa ki yürürken yüzünüzde oluşacak bir gülümseme eşliğinde başınızla selam vermek belki 10 saniye bile sürmez. O yüzden bahanelere sığınmayı bırakıp, gerçeklerle yüzleşelim. Duymak, görmek, okumak yetmiyor. Yapmak gerekiyor. Aristo’nun da dediği gibi: ”Bizler sürekli olarak ne yapıyorsak oyuz.Bu durumda mükemmellik bir fiil değil, bir alışkanlıktır.”

KENDİ KENDİMİ NASIL MOTİVE EDERİM

Motivasyon herhangi bir işi başarmamız için kendi içimizde yaşadığımız güdülenmedir. Yani birşeyi başarmak için bizi harekete geçiren güçtür. 1) Kendinizi Tanıyın : a- Güçlü ve zayıf yönlerinizi iyice tanımlayın ve bunları kategorilere ayırın. b- En sevdiğiniz yiyecekleri, işleri, davranışları, insanları, durumları, tutumları vs. kısaca en sevdiğiniz ne varsa, sizi mutlu eden ne varsa bunları tanımlayın. c- En sevmediğiniz ne varsa tanımlayın.Sonra sevdiğiniz ve sevmediğiniz herşeyi kategorize edin. d- En çok nelere sinirlendiğinizi, kızdığınızı, üzüldüğünüzü tespit edin. e- En çok nerelere gittiğiniz zaman ve neler yaptığınız zaman mutlu olduğunuzu tespit edin. Daha sonra da nerelere gitmekten mutluluk duymadığınızı tespit edin. 2) Bakış Açınızı Geliştirin :Hayata güzel bakmak, şikayet etmemek, herşeyin bir nedeni olduğunu düşünmek ve bizim başımıza gelen herşeyin sonucunun bizim için olumlu olduğunu,kendinize bir düşünce biçimi olarak kabul ettirin. Eğer başınıza gelen her olaydan sonra umutsuzluğa kapılıyorsanız, çevrenize saldırıyorsanız, bir öfke durumu içine giriyorsanız, ilk önce olur tarafından bakmayıp, bu olmaz kardeşim diye bakıyorsanız o zaman kendinize şöyle bir dönüp bakın.Bir olaya olumlu yaklaşmak mı güzel yoksa olumsuz yaklaşmak mı? Bir olaya sinirlenerek müdehale etmek mi yerinde olur, yoksa sakin olmak mı daha olumlu ve yapıcı. 3) Bir hedefiniz olmalı :Eğer bir yaşam amacınız yoksa, hayatta neden varolduğunuzu hala sorguluyorsanız, bir hedefiniz yoksa o zaman sizi motive edecek, sizi güdüleyecek bir etkenden uzaksınızdır demektir. Bakış açınızı ne kadar olumlu hale getirebilirseniz, kendinize ne kadar somut ve soyut hedef koyarsanız ( kısa ve uzun vadeli hedef) kendinize olan özgüveniniz dolayısıyla motivasyonunuz da o oranda artacaktır.

19 Temmuz 2012 Perşembe

TURGUTREİS’de OTELCİLİK ve OTELLERİN DURUMU.

Böyle bir yazı daha önce kaleme alındı mı alınmadı mı bilemiyorum. Ama birisinin başlaması gerekiyordu ben de ilk adımı atmak istedim. Ümit ederim ki meslektaşlarımızın da bu yazıya katkıları olur hatta olmalıdır. Çünkü ben Turgutreis’te yaşıyorum ve buranın eşsiz güzelliklerinin daha iyi olmasını istiyorum. Galiba bana biraz dokundu. Bodrum denince akla ilk gelen Bodrumun merkezi başta olmak üzere Göltürkbükü, Gündoğan, Torba, Bitez, Gümbet gibi sosyetik ve eğlencenin bol olduğu yerler geliyor. Turgutreis, Yalıkavak, Akyarlar ve hele Bağla pek akla gelmeyen veya gidilmesi uzak gibi (!) görünen yerler olarak algılanıyor. Gümüşlük’ü buranın dışında tutuyorum. Oranın “Balık Restoranları” adı çıkmışlığı ile yoluna-uzaklığına bakılmadan bir seferde olsa gidiliyor. 2005 den sonra Turgutreis’te birkaç tane 5 yıldızlı otel yapıldı. (Gardens of Babylon, La Blanche, Kefaluka, Aegean Dream, Xanadu Iland, v.s) gibi. Daha önceden de yapılan bir kaç otel var. Bu işletmelerin müşteri yoğunluğu Acentalar kanalı ile pazarlanıyor ve fiyatları da iyi. Konumuz bu kurumsal işletmeleri kapsamıyor. Bu işletmeler rasyonel bir şekilde yönetiliyor. Ancak bu işletmeleri de ilgilendiren ve sıkıntıya sokan tek konu PERSONEL. Bu konuya ileri satırlarımızda değineceğim. Turgutreis’in asıl derdi seneler önce sahil şeridinde yapılmış olan 25-65 oda kapasiteli oteller ile Apart Oteller. Zamanının inşaat anlayışı ve yapı malzemesi imkanları ile inşa edilmiş oteller artık tabanından tavanına kadar harap olmuş durumdalar. Her ne kadar zaman zaman tadilatlar yapılmak istense de gerek mal sahipleri gerek kiracılar yenileme maliyetlerini karşılayacak bütçelere (?) sahip olmadıkları gibi yaptıkları her şey bir bilene danışmadan yapılmakta. Domalan ve Bahçelievler mevkiindeki otellerin neredeyse tamamı ya satılık ya da kiralık. Üstelik kiralıklar her sene ayrı bir kiracı değiştiriyor. Satılıklar da rant sebebiyle alınıp satılıyor, hem de bir çivi çakılmadan. Birileri Ankara’da, İstanbul’da yani Büyükşehirlerdeki emlakcılara ilan vererek bu işletmelerin lafla ve getirisiyle makyajını yaparak otelcilik ve turizmle alakası olmayan kenarda köşede biraz parası olan hevesli kişilere bu işletmeleri kiralıyorlar. Bunların aşırı akıllı pazarlamacıları ise yurt dışında birikim yapmış olan ileri akıllı Türklere satıyor. Sizlere bir örnek; 64 odası olan 20 yıllık bir oteli yıllık 300 bin lira kira bedeli ile kiralamışlar.(?) Burada sezon üst üste toplasanız tam 75 gün. Evet, sezon 5-6 ay ama doluluk oranları ay ortalamasında %50 yi bulmamakta. Ve işin en hazin tarafı ise küçük olan bu otellerin kişi başı (Oda-Kahvaltı) 5-8 pounda satılması. Kiracı bu işten zaten anlamıyor, bakıyor ki gelen giden yok, hemen bir acenteye veriyor. Acente de “Buranın fiyatı bu, bu fiyattan yukarı satamayız, istersen” diyor. Kiracı çaresiz.... Sezon sonu, gelsin başka birisi.... Turgutreis’teki otelciler arasında bir birlik beraberlik yok. Olması da mümkün değil. Herkes kendi can derdinde. Bu durum her şeyden önce Turizme ve Otelciliğe inanılmaz zararlar veriyor. Burayı ne Turizm Bakanlığı ne de yerel Belediye denetliyor. Belediyeyi bir kenara koyalım. Otel denetlemesini yapmak için ciddi otelcilik bilgisine sahip olmak gerekir. Yani Belediye bu işi yapmak için yeterli ne elemanı ne de bilgisi var. Bunu neden yazdım? Çünkü buradaki otel işletmelerinin çoğu Belediye belgeli oteller. Belediyenin de bu otelleri denetlemeleri işlerine gelmez. “Zaten sezon kısa, millet kıt kanaat bir şeyler yapmaya çalıyor, bir de ben bunları mağdur etmeyeyim” diyor herhalde. Tamamda, o zaman Belediye ön ayak olup bu işletmelere bir çağrı yaparak bir birlik ve strateji geliştirmeli. Belediye sezon başında Turizmle ilgili elemanlar için kurs açtı. Kaç kişi gitti ve belge aldı bilemiyorum. İnşallah faydası olmuştur. Şimdi buradan Turizm Personeli konusuna değinmek gerekiyor. Bir kere bilinmesi mutlak gerekiyor ki, burada SGK bordrosuna asgari ücret yazılsa dahi ücretler asgari ücretin altında. Ne kadar çalışan sigortalı yapılıyor o da ayrı bir sorun. Tüm bunları geçelim. Buranın (Bodrumun) yerlisi Turizmde çalışmıyor. Çalışanlar çoğunlukla Milas gibi yakın yerleşim bölgelerinden veya doğu bölgelerinden geliyor. Antalya, Alanya, İzmir ve İstanbul da bu meslekte tecrübeli olanlar Turgutreis’e çalışmaya gelmez. Ücretler düşük, Bahşiş yok, eğlence çok kısıtlı, ulaşım pahalı, Yatacak yer sıkıntısı var. En önemlisi sezon 4-5 ay, sonra güle güle. Hangi deneyimli eleman buraya çalışmaya gelir? Çoğunlukla eğitim seviyesi düşük, lisan bilgisi olmayan, Türkçesi kaba personel istihdam ediliyor. Bunları zaten eğitmeye zaman yok. İşe alınan bir kaç gün sonra serviste iş başı yaptırılıyor. Sakın kaliteyi sormayın. Boş tabak masanızdan alınıyorsa siz ona dua edin. Bu sorun aslında bizim buraların değil genelde hemen hemen her turizm bölgesinin sorunu. Önümüzdeki senelerde de aynı sorunu yaşayacağız. Herkese bir sorum var; “Siz hiç Turgutreis’e geldiniz mi?” Lütfen bir kere geliniz. Güneşin en güzel battığı bu ilçeyi bir kere ziyaret edin. Her şeye rağmen burada yaşıyorum, burası yine de çok güzel. Saygılarımla Ahmet Cem Yenal

16 Temmuz 2012 Pazartesi

İyi yazmak için çok okumak gerekir

Türkiye'de az sayıda da olsa çok ciddi kitap okuyan kimselerin bulunduğu da bir gerçek. Esasen okumak bir yönüyle bir kültür ve tiryakilik meselesidir. Meselâ, çantada sürekli kitap taşıma, durakta beklerken okuma, arabaya binerken okuma, hatta arabayı kullanan kişinin bile eğer onda da bir merak varsa bazı şeyleri bantlara okutturup seyahat esnasında banttan dinleme hep okuma kültürü ile alakalıdır. Şu da unutulmamalıdır ki, bizim insanımız büyük çoğunluğu itibarıyla okuma fakiri ve düşünce özürlüdür. Yazar olmayı düşünen bir insanın mutlaka çok yazması gerekmektedir. İstidadı olan da olmayan da elinden geldiğince bir şeyler yazmalıdır. Zira istidat varsa, ancak yazmak suretiyle ortaya çıkar. İnsan yazmayınca istidadının da var olup olmadığı belli olmayabilir. Hatta kanaat-ı âcizânemce, insan her alanda bir şeyler yazmalı ve tashihe de açık olmalıdır. Bence bu işe gönül verenler roman, tiyatro veya küçük oyunlar türünden eserler yazmayı bile denemelidirler. İleride o işi devam ettirmeseler de mutlaka yazmalıdırlar. İyi yazmanın ya da yazabilmenin yolu değişik şeyler okumaktan geçer. Okunan eserler, bazen birbirine yakın, bazen de birbirine zıt şeyleri çağrıştırır: Sheaksper okuma insana, Jonben'i çağrıştırır; Nedim'i okumak da Baki'yi hatıra getirebilir. Önemli olan eli alışıncaya kadar yazmaktır. Daha sonra yazılan şeyleri yırtıp atmakta bir zarar yoktur. Ömer Nasuhi Hoca'nın birkaç roman yazdığı ve sonra yırtıp attığı söylenir. Bir kitabın, ondan bazı şeyler çıkarıp yazabileceğimiz mülahazasıyla okunması çok iyi olur. O kitabın içinde önemli noktaları, önemli yerleri çizmek veya derkenar yapmak yahut bir hâşiye koyarak belirtmek ve sonra bir kere daha gözden geçirmek çok faydalıdır. Anlaşılması zor ve ciddi olan ağır eserleri ise üç veya beş defa okumak az sayılır. Ben bunu bir ifrat olarak görmüyorum. İnsan bir eseri her okuyuşunda aklına geleni derkenar etmelidir. Eğer gerekiyorsa veya isterse o istikamette bir şeyler de karalayabilir. Yazmanın önemli yanlarından bir diğeri de, eseri yazdıktan sonra ifadesinden, üslûbundan o türlü düşünceleri takdim keyfiyetinden alın da muhteva zenginliğine kadar, kemal-i dikkatle bir fikrî eseri okuyor gibi birkaç defa okumaktır. İnsan, tıpkı bir şiiri tashih ediyor ve onu gerçek yörüngesine oturtuyor, şiiriyetiyle onu buluşturuyor gibi beş on defa onu tenkitçi gözüyle okumalıdır. İnsanoğlu hatalarla mâlul olduğundan ve söylediği sözlerin pek çoğunun uzun zaman hacâletini yaşadığından, bu hataların en asgarî seviyeye indirilmesi herhalde çok önemli olsa gerek. ÖZETLE 1- Her okuduğunu anlayamayacak seviyede olan kimselerin, öncelikle anlayabilecekleri bir kitaptan veya herhangi bir kitabın rahat anlaşılabilen bölümlerinden başlaması isabetli olur. 2- İstifadenin azami seviyede olması için kitap okumanın vakti de çok önemlidir. İnsan dinç iken kitap okumalı. Sabah kalktığı zaman veya kaylûleden sonra kitap okumanın istifadeli olduğunu gördüm. 3- Okumak bir kültür ve tiryakilik meselesidir. Çantada sürekli kitap taşıma, durakta beklerken, araç içindeyken kitap okuma, okuma kültürü ile alakalıdır. Maalesef insanımızın çoğu okuma fakiridir

KENDİMİZİ GELİŞTİRMEK

Bir ormanda iki kişi ağaç kesiyormuş.Birinci adam sabahları erkenden kalkıyor,ağaçları kesmeye başlıyormuş, bir ağaç devrilirken hemen diğerine geçiyormuş.Gün boyu ne dinleniyor nede öğle yemeği için kendine vakit ayırıyormuş.Akşamlarıda arkadaşından bir kaç saat sonra ağaç kesmeyi bırakıyormuş.İkinci adam ise arada bir dinleniyor ve hava kararmaya başladığında eve dönüyormuş.Bir hafta boyunca bu tempoda çalıştıktan sonra ne kadar ağaç kestiklerini saymaya başlamışlar. Sonuç:ikinci adam daha fazla ağaç kesmiş.Birinci adam öfkelenmiş:Bu nasıl olabilir?Ben daha çok çalıştım. Senden daha erken işe başladım.senden daha geç bitirdim.Ama sen daha fazla ağaç kestin.Bu işin sırrı ne? İkinci adam yüzündeki tebessümle cevap vermiş:Ortada bir sır yok.Sen durmaksızın çalışırken ben arada bir dinlenip baltamı biliyordum.Keskin baltayla daha az çabayla daha çok ağaç kesilir. Kendimizi geliştirmek baltamızı bilemektir.Kendimize zaman ayırıp,yaşamımızı objektif bir bakışla gözden geçirmektir.Zayıf bulduğumuz alanlarımızı geliştirmek için çaba göstermektir.Bu zihnimizin, ruhumuzun, karakterimizin güçlenmesi için olmazsa olmaz bir koşuldur. Delhi’deki ünlü tapınakta Sokrat’ın şu sözü yer alır.”İnsan Kendini Tanı” Kendini tanımak şu anda olduğumuz noktayla olmak istediğimiz arasındaki yoldur. Kendini tanımak, kendimizi nasıl gördüğümüz ile başkalarının bizi nasıl gördüğü arasında fark olmaması anlamına gelir.Bireysel ve iş yaşamımızda başarılı, mutlu ve doyumlu olmak istiyorsak, baltamızı bilemek için kendimize zaman ayırmalıyız.

ETKİ YARAT İZ BIRAK

Bir şirketin başarılı olması, çalışanlarına gurur ve mutluluk vermesi, uzun dönemde kârlılığını ve rekabet ortamında varlığını sürdürmesi ekip çalışması ve ekibi etkin bir biçimde yönlendiren liderlerle mümkündür. Lider değişim yaratır. Lider, ileri görüşlüdür, geleceği yorumlar, kimsenin fark edemediği ya da fark etse de el atmaya cesaret edemediği fırsatlara göz diker, yorumlarını bir mesaja dönüştürüp çevresine aşılamaya girişir, insanları bir inanç etrafında birleştirir. Lider ekibin pusulasıdır. Liderin vizyonu ve mesajı ona ve ekibe yön verir, hareketin devamını sağlar. Vizyon gidilecek yöne odaklanarak kaybolmadan o doğrultuda yol almak için bir pusuladır. Lider birleştirir. Lider, insanların vizyonu anlamalarını ve bunu gerçekleştirmek için aynı safta toplanmasını sağlar. Liderin geçmişi, itibarı ve güvenilirliği, söylemleriyle eylemleri arasındaki tutarlılık, inandırıcılığını etkiler. Lider analitik düşünür. Ekip liderinin analitik düşünce becerisine sahip olması, fırsatları görebilmeye, krizleri çözebilmeye veya önleyebilmeye imkan verir. Lider harekete geçirir. Ekip lideri, kurumun geleceğe ilişkin vizyonunun hayata geçirilmesini sağlamak için insanları o yönde harekete geçirmelidir. Lider iz bırakır. Lider, değerleri ve ahlak anlayışıyla, üslubuyla ve davranış biçimiyle çevresine, hatta tüm topluma örnek olur. Kendisinden sonra gelenlere özdeşleşebilecekleri bir model sunar. Lider sonucu etkiler. Kendi gücünü tanıyan ve sonuna kadar geliştirme çabasında olan lider, çevresinde bulaşıcı bir etki yapar. Başkalarının da kendi güçlerini geliştirme isteği duymasını sağlar ve çevresinde bir nitelik sıçramasına neden olur

DOĞRU DÜŞÜNME

Her sonucun bir nedeni vardır.İnsanın yaşamında; negatif ve yanlış düşünce ile gelişim durmuş, insan yaşamındaki herşey yıkıma uğramıştır. İnsan neyi, nasıl düşünür ve konuşursa öyle hisseder, herşeyi düşünce ile kontrol edebilirsiniz. Nasıl bakarsanız öyle görürsünüz. Aynı olay veya madde farklı açılardan farklı görünür. Bu sonuç doğaldır. Örneğin bir arabaya yandan bakan kapılarını görürken önünden bakan farlarını görür gibi ve farklı açılardan bakan bu insanların aynı şeyi görmedikleri için birbirlerini suçlamaları saçma olur. İnsanoğlu konuşmalarında pozitif (olumlu), mutluluk, huzur vs. kelimelerini içeren cümleler kullanıyorsa; bilinçaltı bu kelimeleri ifade eden düşünce ile dolar ve insan kendini gerçekten mutlu hisseder.Aksine;olumsuz kelimeleri düşünür, konuşmalarında kullanır ise gergin, uyumsuz, mutsuz bir kişi olur. Yani mutluluk veya mutsuzluk, huzur veya gerginlik tamamıyla insanın kendi elinde olan bir sonuçtur.Arkadaşlığın temelinde de bu vardır. Bu kelimeleri kendisi kullanamayan insan kullanan insanlarla beraber olduğu için mutlu olur buna arkadaşlık denir. Aslında her şey insanın kendi elindedir. Stresi kontrol edemeyen insanlar soğuk algınlığına çabuk yakalanır. Aksine kontrol edilen stres yaşamı monotonluktan kurtarır, yaşamdan zevk almanızı sağlar, mutluluk verir.Kurtulmaya çalışmayın kontrol edin..

Hayallerinize Sahip Çıkın

Bu öykü, çiftlikten çiftliğe, yarıştan yarışa koşarak atları terbiye etmeye çalışan gezgin bir at terbiyecisinin genç oğluna kadar uzanır. Babasının işi nedeniyle çocuğun ortaöğretimi kesintilere uğramıştı. Orta ikideyken öğretmeni, büyüdüğü zaman ne olmak istediğini bir kompozisyon halinde yazmasını istedi. Çocuk bütün gece oturup günün birinde at çiftliğine sahip olmayı hedeflediğini anlatan 7 sayfalık bir kompozisyon yazdı. Hayalini en ince ayrıntılarıyla anlattı. Hatta hayalindeki 200 dönümlük çiftliğin krokisini de çizdi. Binaların, ahırların ve koşu yollarının yerlerini gösterdi. Krokiye, 200 dönümlük arazinin üzerine oturacak 1000 metrekarelik evin ayrıntılı planını da ekledi. Ertesi gün hocasına sunduğu 7 sayfalık ödev, tam kalbinin sesiydi. İki gün sonra öğretmen ödevi geri verdi. Kağıdın üzerinde kırmızı kalemle yazılmış kocaman bir "sıfır" ve "Dersten sonra beni gör" uyarısı vardı. Çocuk öğretmenine merakla sordu: - Neden "sıfır" aldım? Öğretmeni: - Bu senin yaşında bir çocuk için gerçekçi olmayan bir hayal dedi, paran yok. Gezginci bir aileden geliyorsun. Kaynağınız yok. At çiftliği kurmak büyük para gerektirir. Önce araziyi satın alman lazım. Damızlık hayvanlar da alman gerekiyor. Bunu başarman imkansız. Eğer ödevini gerçekçi hedefler belirledikten sonra yeniden yazarsan, o zaman notunu yeniden gözden geçiririm. - Çocuk evine döndü, bir hafta kadar düşündükten sonra ödevini öğretmenine hiçbir değişiklik yapmadan geri götürdü. - Siz verdiğiniz notu değiştirmeyin, "ben de hayallerimi"... O, orta 2. sınıf öğrencisi, bugün 200 dönümlük arazi üzerindeki 1000 metrekarelik evinde oturuyor. Yıllar önce yazdığı ödev şöminenin üzerinde çerçevelenmiş olarak asılı. Aynı öğretmen, geçen yaz 30 öğrencisini bu çiftliğe kamp kurmaya getirdi. Çiftlikten ayrılırken eski öğrencisine: - Sana simdi söyleyebilirim. Ben senin öğretmeninken, hayal hırsızıydım. O yıllarda öğrencilerimden pek çok hayal çaldım. Allah"tan ki sen, hayalinden vazgeçmeyecek kadar inatçıydın.

ÖZGÜVEN

Özgüven önemli bir kişisel özelliktir; yaşamla baş etmemizi ve sorunlarla gerçekçi bir şekilde mücadele etmemizi sağlar ve zorluklara dayanmamızı kolaylaştırır. Özgüven insana güç verir, enerjisini artırır ve daha fazla çaba göstermeye özendirir.Başarı için ilham kaynağıdır. Başarılarımızla gurur duymamızı ve onlardan keyif almamızı sağlar. Özgüven hedeflerimizin peşinden giderken bize güç verir. Başarılarımızla doyum ve rahatlık hissetmemize izin verir.Özgüvenimizin güçlü olması durumunda başarı bize doğal ve doğru gelir. Özgüveni artırmanın iyi bir yolu, yaşamdaki başarılarımızı hatırlamaktır. Sahip olduğumuz tüm yeteneklerimizi, iyi kullandığımız becerilerimizi aklımıza getirelim ve güvenli davranarak kazançlı çıktığımız zamanları hatırlayalım. Özgüvenimizi kazanmak ve geliştirmek istiyorsak, yeteneklerimizi önemseyip, kabuğumuzdan çıkmalıyız. Daha rahat ve girişken davranmalıyız. Fikirlerimizi daha sesli ifade etmeliyiz. Sorumluluklar almalıyız.İş yaşamımızda karar alma süreçlerinde ve uygulamalarda daha aktif olarak kendimizi göstermeliyiz.Başarısızlıkların birer ders olduğunu ya da başarı yolunda küçük molalar olduğunu düşünün. Elde ettiğiniz her başarıyla özgüveninizin arttığını göreceksiniz

OLUMLU DÜŞÜNMENİN GÜCÜ

Bu duygular hiçbirimize yabancı değil. Hepimizin yaşantımızın belli dönemlerinde yaşadığımız, olumsuz etkilerini hissettiğimiz, başımızdan savmak için mücadele ettiğimiz, bazen de yenildiğimiz duygular… Bir çok insan bu olumsuz duygular yüzünden gelecek umutlarını kaf dağının ardında bıraktı. Yaşamak, kazanmak, başarmak dünyanın hiçbir yerinde kolay değil. Büyük mücadeleler,emek, kararlılık ve yaratıcılık gerektiriyor. Boş vermeyin hayata. Biz adam olamayız diyenlere inat, kucaklaşın ümitlerinizle. Hayatını hoyratça azad etmişlere inat daha sıkı sarılın hayatınızın dümenine… Unutmayın; en büyük düşmanınız, karamsarlık ve hedefsizlik..Yenilgiyi, başarısızlığı peşinen kabullenmekten daha kötü ne olabilir ki? Herkesin hayatında zor ve sıkıntılı dönemler olmuştur mutlaka. Şurası bir gerçek ki olumsuz düşünceler olumsuz davranışlar ve sonuçlar üretir. Tersinden ifade edersek olumlu düşünceler de olumlu davranışlar ve sonuçlar üretir. kendiniz ve başkaları hakkındaki tutum ve yargılarınızı değiştirirseniz düşünceleriniz de kendiliğinden değişir. Düşüncelerin değişmesi, duygularınızı da değiştirir. Duyguların değişmesi de davranışların değişmesi demektir. Davranışların değişmesi, varılan sonuçların kalitesini değiştirir ve yükseltir. Kaliteli sonuçlar da hayatınızı değiştirir. Demek ki her şey olumlu düşünmekle başlıyor. Çünkü beynimize ne kadar net ve iyi yapılandırılmış mesajlar gönderirsek, beynimizi o ölçüde programlayabilir ve ona verdiğimiz hedefin peşinden doğru bir şekilde giderek, hedefimizi sonuçlandırabiliriz. Önemli olan kendinize olan inancınız ve bu doğrultuda düşünce ve davranışlarınızda yapacağınız değişikliklerdir. Kendinize inanın… Hedeflerinize, vizyonunuza, hayallerinize inanın…

HAFIZANIZI GÜÇLENDİRMENİN YOLLARI...

Hayat aynı rutininde devam ediyor ve sıkılıyorsanız, yaşamı farklılaştırmanız ve beyninizi alışkanlıklarını bırakmaya zorlamanız gerekiyor.Bu size hem zihinsel zindelik hem de rahatlamayla birlikte mutluluk getirecek. Unutmayın hayata bir kere gelme şansınız var ve ilk önce kendinize dikkat edin: 1)Vücudunuzu yeni davranışlara alıştırın.Saçınızı tararken, dişlerinizi fırçalarken, kahvenizi karıştırırken ya da diğer günlük basit işleri yaparken sürekli kullandığınız elinizi değil diğer elinizi kullanın. 2) Birisini eleştirmek yerine övgü dolu sözler bulun ve söyleyin. Yargılayıcılığınızı askıya aldığınızda, o kişi sandığınızdan daha iyi insan olmaya başlayacak. 3)Her gün 5 dakika, kendinizi bir başka insanın yerine koyun ve olaylarını onun bakış açısından anlamaya ve hissetmeye çalışın. Bir aktörmüş gibi yapın, rol gereği yani ve kişi gibi davranın. Ne hissederse hissedin. 4) Her zaman üzüntü ya da şüpheye yakalanıyorsanız ve kendinizi başkalarından daha aşağı görüyorsanız, bunun yerine en çok istediğiniz şeyi ayrıntılı olarak tasarlayın ve elde ettiğinizdeki yaşamınızı düşünün. Negatif düşünceleriniz olduğunda pozitife çevirmek için gün boyunca bunu uygulayın. 5)Her günün sonunda o ana kadar ne yaptığınızı 60 dakikada gözden geçirin. Bu gününüzü daha önemli hale getirmek için iyi yardımcı yoldur. O ana kadar olan tüm aktivitelerini zihinsel olarak gözden geçirin.Hafızanız gününüz hakkındaki boşlukları, anları kasıtsız olarak açığa vuracaktır. Siz de bunları daha iyi değerlendireceksiniz. 6) Esnek olmak ve kolayca uyum sağlamak için hayatınızı değiştirin, her gün farklı bir şeyler yapın. Farklı bir mağazadan alışveriş yapın ya da rutin ev-iş yaşamından çıkın. 7) Gözlerinizi kapatın ve odada yolunuzu duygularınızla bulmaya çalışın. Bilinçli olarak sesleri dinlemeye ve kokuları almaya çalışın

FARE YÜREKLİLER KAPLAN POSTLULAR

Bilgeye öğrencileri "iki sorumuz var" dedi. Bilge "sorun" dedi. Öğrencileri birinci soruyu sordu: "İnsanoğlunun hangi davranışları sizi çok şaşırtır?“ Bilge "hepsi" dedi ve sıraladı: "Çocukluktan sıkılırlar, büyümek için acele ederler ama büyüdükçe de çocukluklarını özlerler.Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler, sonra sağlıklarını geri almak için kazandıkları paraları verirler.Yarınlarından endişe ederken bugünü hep unuturlar, dolayısıyla ne bugünü ne de yarını yaşarlar.Hiç ölmeyecek gibi davranırlar ama hiç yaşamamış gibi ölürler..." Öğrenciler ikinci soruyu sordu: "Peki siz ne öneriyorsunuz?“ Bilge düşünmeden cevap verdi: "Kimseye kendinizi sevdirmeye kalkmayın. Yapmanız gereken tek şey, kendinizi sevilmeye bırakmaktır... İkincisi: Hayatta en çok şeye sahip olmak asıl zenginlik değildir; asıl zenginlik, en az şeye ihtiyaç duymaktır...“ Bir Hint masalının kahramanı küçük bir faredir... Bu fare kedilerden öylesine korkmakta, öylesine korkmaktadır ki her hareketini büyük bir endişe içinde yapmakta, hiçbir zaman kendisini güvende hissetmemektedir. Günün birinde bir büyücü bu fareye çok acır ve onu bir kediye dönüştürür.Fare, kedi olduğu için bir an bile mutlu olamaz, çünkü bu kez de köpeklerden ölesiye korkmaktadır.Büyücü başladığı iyiliği devam ettirir ve fareyi kaplana dönüştürür.Ama kaplan olan fare yine mutlu değildir, bu kez de avcılardan çok korkmaktadır. Büyücü en sonunda sıkılır ve fareyi tekrar fare yapar: "Sende sadece bir fare yüreği var, dış görünüşün ne kadar değişirse değişsin yüreğin aynı korkak yürek. Onun için ben bile sana yardım edemiyorum, en iyisi ilk halinde kalmandır...

İMAJ VE İZLENİM YARATMAK

İnsanlar çoğu kez etkili ve kalıcı izlenimleri, bazı küçük ve basit sözlerden ve davranışlardan edinirler. İçtenlikli ifadeler ve davranışlar, sözcükler, giyim-kuşam tarzı, insanları karşılama ve selamlama biçimi, isimleri hatırlama son derece etkileyici olabilir ve kalıcı izlenim bırakabilir. İzlenim yaratmak, ustalık gerektiren bir sanatsal etkileşimdir. İş ve insan ilişkileri, tarafların birbirini ölçüp biçmelerine, karşılarındakini tanımalarına dayanır. Bıraktığı izlenimi kontrol edebilecek şekilde donatılmış kişilerin işlerinde ve ilişkilerinde başarılı olmaları daha kolaydır. Diğer bir ifadeyle, eğer karşınızdaki kişide bıraktığınız izlenimleri okuyabiliyor ve kontrol edebiliyorsanız, onu istediğiniz gibi etkileyebilir ve yönlendirebilirsiniz. Ancak, insanlar kullanıldıklarının farkına vardıklarında durur ve geri adım atarlar. Bu nedenle, karşınızdaki kişi üzerinde olumlu izlenim yaratma çabanızı ona fark ettirmeden sürdürmeniz önemlidir. Bu amaçla, önce, kendinizi ve karşınızdaki kişiyi iyi tanımanız gerekir. Daha sonra da, yaratmak istediğiniz etkiyi tanımlamalı ve bunun için nasıl bir izlenim bırakmak gerektiğini de bilmelisiniz. Bırakmak istenilen izlenime göre uygulanabilecek çeşitli önerilerden etkileri yüksek ve uygulaması kolay olanlar Kendinizi önemli görün ve değerli olduğunuzu gösterin Programlı çalışın Zamanınızı siz yönetin Çalışma ortamınıza önem verin Sözlerinize dikkat edin. Hareketlerinizi ve jestlerinizi kontrol edin

YETENEKLERİNİZ MUCİZELER YARATIR

Kişilerin içinde birçok gizli yetenekler vardır.Gizli yetenekler kullanıldığında mucizeler açığa çıkar.Bunun için de güdülenmek gerekir. Amaca ulaşmak için olumlu düşünmek, bunu eyleme geçirmek ve ateşlemek gerekir. Coşku, amaçlarımıza ulaşmada canlı, etkin olmayı sağlar, heyecanı ve şevki içimize yansıtır. Biraz risk ve cesaretle birlikte güven, merak ve beklentiye dayanan bir tutumdur.Coşkulu insan, amacına ulaşır ve olumlu düşünür. Kişinin doyumlu bir yaşamı olur. Canlıların, değişimi kabul ederek uyum sağlamaları gerekir. Yoksa ruhsal olarak çökerler. Gelişme ve başarı birlikte yürütülmelidir. Kişinin başarılı ilişkiler kurmasının yolu, güçlü ve uyumlu olmasından geçer. İnsanlar arasındaki iletişim önemlidir. İletişim, kendimizi başka bir kişinin düşüncesine yansıtmadır. Anne, baba, çocuk ilişkisi, iş ilişkileri, dostluklar önemli unsurlardır. Sosyal yaşamda hepimiz insanlarla iç içeyiz. Kendimizi sosyal konumdan soyutlamamalıyız.Endişe, şüphe ve korkuyu sürekli hisseden kişiler mutsuzdurlar.Bu durum üretkenliği engeller.Yalnızca, güdülenen olumlu eylem sorunları çözer. Endişe, şüphe ve korku gibi duyguları bütünüyle yenmek mümkündür. Ama bu güdülenme ve eylem gerektirir. Bu konuda da, olumlu düşünmeyi alışkanlık haline getirmek gerekir. Kişiye bağımlı kaygılar geçmişle, şimdiyle ve gelecekle ilgili olarak sınıflandırılır. Geçmişteki kaygılar geride kalmıştır. Önemli olan bir daha tekrar etmemektir. İnsanlar kendilerini iyi güdüleyerek gelecek kaygılarını yenmelidir.Korkunun insanı başarılardan alıkoyduğu kadar iyi yönleride vardır. Ölümden korkan kişi kendine daha iyi bakar. Bu yönden olumlu davranmamızı sağlar. Yaşam bir eylemdir ve sevmektir. Hayal ürünü endişelerden uzak durulmalıdır. Gerginliğinizi denetleyip gevşemeyi öğrenmek için olaylarla başa çıkabilmeli, onu yenmeli, sakinleşmeli, gevşemeli ve yaşamın denetimini elimizde tutmalıyız.

STRESSİZ YAŞAM İÇİN ÖĞÜTLER

Stres dinlenmesi gereken bir habercidir.Üzerinizdeki baskıları birer meydan okuma olarak kabul edin.Baş etme gücünüz artacaktır.Stresinizi göğüsleyin,karşılayın,selamlayın ve başarıyla alt edin. Yaşanan her olayın ardında bir hayır gizlidir. Kendinizi başkalarıyla kıyaslamayın. " Siz eşsizsiniz. " Geçmişteki hataları tekrarlamayın. " Geçmiş iptal edilmiş bir çektir. " Gelecek için kaygılanmayın." Gelecekteki güzel günlerin seneti sizin elinizde." Kıskanç olmayın. " Hoşnut kalın. " Kendinizi başkalarından üstün hissetmeyin. Egonuzu bir kenara bırakın. Bu dünya dev bir tiyatro oyunudur. Acı ve trajedi sahnelerinin sizi üzmesine izin vermeyin. Başkalarına yardım etmek için zaman ayırın,endişelerinizi hemen unutacaksınız.Sizi eleştirenler aslında sizi ileri götürmek için aracılardır, öyleyse onları sizin için iyi dilekte bulunanlar olarak kabul edin. Başkalarını arkalarından eleştirmeyin. Öç almayı düşünmeyin. Affedin ve unutun. Başkalarına mutluluk verin, hiçbir zaman üzüntü vermeyi düşünmeyin. Zihninizi gözlemleyin, zihin trafiğinizi kontrol edin. Böylece gereksiz düşünceler olmaz. Gülmek stresin panzehiridir. Hatalarınıza gülüp geçin ama lütfen başkalarının hatalarına değil!

15 Temmuz 2012 Pazar

Otel İşletmelerinde Eğitim Departmanları

Uzun zamandır birçok köşe yazarımız üst düzey yönetici seçiminin nasıl olması gerektiği hakkında fikirlerini yazmaktalar. Yazarlarımızın, fikirleri, tavsiyeleri, önerileri hepsi yerinde. Ancak eğitim konularına değinmeleri “teğet geçer” gibi oluyor. Bu sebeple Eğitim konusunu ele almakta fayda görüyorum. Eğer bir eksiğimiz var ise bunu paylaşarak desteklemenizi ayrıca rica ederim. Hizmet sunan işletmelerde (OTELLER) hizmet standartlarının yüksek olması ve sürekli daha da yukarılara yükseltilmesi işletmenin geleceğini yakından ilgilendiren bir konudur. Günümüz rekabet şartlarında, aşağı yukarı aynı mönülerin, aynı konseptlerin, aynı aktivite programlarının farklı otel işletmeleri tarafından yapılabileceği gerçeğini düşünürsek, farklılık yaratacak tek unsurun hizmet ve buna dayalı olarak çalışanlar olduğunu kabul etmemiz gerek. Bu da oteller arası rekabete yeni bir boyut getirmekte ve nitelikli personellerin devamlı otel değiştirmesine sebep olmaktadır. Dolayısıyla kıyasıya bir rekabet ortamının hüküm sürdüğü iş dünyasında, farklılık yaratmak için sahip oldukları en önemli unsuru çalışanları olarak gören oteller, çalışanlarının gelişimine yatırım yapan programları desteklemek durumundadırlar. Fakat bu uzun, zor ve maliyetli bir süreçtir. Yapılan araştırmalar, işten ayrılan çalışanların şirketlere maliyetinin çok yüksek olduğunu göstermektedir. Yeni elemanın işe alınma sürecindeki ilan ve işe alım masrafları, oryantasyonu, uyum sürecindeki performans düşüklüğü, eski çalışana sadık müşterilerin kaybı bu maliyetleri oluşturan ana etmenlerdendir. Bu etmenlerin ortadan kalkması maddi unsurların dışında manevi unsurlarla da gerçekleştirilebilir. Motivasyon kişinin kendine güven duymasıyla sağlanabilir. Bunu da ancak eğitimle ve çalışanlara bilgi yüklemesiyle sağlayabiliriz. Japon firmalarının uygulamada tam anlamıyla bir zafer kazandığı Toplam Kalite Yönetim felsefesinde de insan kaynakları ve eğitime değinilmiştir. Toplam Kalite Yönetimi gurularından W.Edwards DEMING’in TKY için 14 temel kuralından ikisi eğitimle ilgilidir. “İş başında eğitimi sağla. Çalışanların organizasyon içerisinde eğitimini sağlayacak modern yöntemleri kurumsallaştır” ve “Eğitim uygula. Organizasyonda çalışanlar için etkin bir eğitim programı oluştur ve çalışanların kendi kendilerini geliştirmelerini teşvik et.” OTEL İŞLETMELERİNDEKİ EĞİTİM DEPARTMANLARI, (varsa!) Personele gerekli olan tüm teorik ve pratik eğitimlerin verilmesini sağlar ve organize eder, üst ve orta kademe yönetime, kişisel gelişim üzerine eğitimler verir veya verilmesini sağlar. Bu programlar yapılırken öncelikli olarak Front of the House denilen sürekli misafirler ile iletişim halinde olan personellere öncelik verilmelidir.

13 Temmuz 2012 Cuma

KABULLENMEK VE RİSK ALABİLMEK

Kaçımız hayalleri için risk alabilir? Çocukken ne olmak isterdiniz, yada gençken? Ne kadarını elde ettiniz? Hayat şartları sizi nelere sürükledi? Sonrada olmak istemediğiniz yerlerde ne kadar süre geçirdiniz? Şimdi mutsuzum derken bunun sorusunu içinde isteği yerine gelmemiş çocuğa sorabiliyormusunuz? O size ne diyor? Ben bu masada müşterilerle konuşmak değil, belki resim yapmak istiyorum diyebiliyormu?Diyemiyor,o kadar uzaklaştıkki o çocuğa sesi duyulmuyor artık! Hayat hayallerinize ulaşma çabasıdır. Bir nehir gibi düşünün, herkes o nehirde akıntıyla eş değer gidiyor ama siz batı tarafından akmak istiyorsanız, batıya yaklaşıp, kuyu kazmak zorundasınız, bazen yorulacaksınız tabi,arkanıza bakıp çok az yol kat ettim,yapamıyacam gibi hissediyorum diyeceksiniz,ama bir süre dinlenin yeter,istedikden sonra çukuru kazarsınız.Nehrin yolunu değiştiremezsiniz ama ormanın içine uzanan bir göle ulaşmak için çukur kazabilirsiniz... Belki peşinizden sizde başkalarını o çukurla nehrin göle uzanan kolunda yüzdürebilirsiniz... İçinizdeki çocuğa sorun, ne olmak isterdin? Eğer onu duyamıyorsanız bir yetişkin olarak kendinize sorun, şu anda hayatın neresinde olmak isterdim? Risk alabilir, hayatımı yeniden ne kadar kurarım diye sorun? Gelecek cevap zaten size siz olabilme şansını tanıyacaktır. İnsanlar hayallerinin büyüklüğü kadar özgürdür.

Başarılı Bir İş Görüşmesi için Tavsiye ve İpuçları

• Vücut dilinizin farkında olun. Ayaklarınızı yere sürterek yürümeyin, yerinizde rahat oturun, otururken bacaklarınızı sallamayın, iş görüşmesi boyunca sigara içmeyin veya sakız çiğnemeyin, konuşurken ağzınızı kapatmayın. Uygun göz teması sağlayın. İlginizi belirtmek için oturduğunuz yerden biraz öne eğilin. • Kendinize olan güveninizi, istek ve heyecan duyduğunuzu, başarılı olmak için kendinizi adadığınızı ve samimiyetinizi belirtin. Bu duygular sizin söz ve hareketlerinizin bütünü ile iletilmelidir. • Söylenenleri dikkatlice dinleyin ve sorulara direkt cevap verin. Konuşmaya başlamadan önce düşüncelerinizi organize etmek için bekleyin. Bir soruyu anlamadığınız zaman açıklama için sorun. • İşveren size önceki işinizde görevlerinizi nasıl idare ettiğinizi soracaktır. Başarılarınızın, problem çözme yeteneğinizin ve artan sorumluluklarınızın üstünde önemle durun. • Kendinizle ya da önceki iş durumunuzla ilgili olumsuz bir bilgiyi sorulmadıkça kendiliğinizden söylemeyin. • Maaş konusunu önce işverenin açmasını bekleyin. Bu işe veya deneyime göre verilen yaklaşık maaşı ya da saat başına ödenen ücreti daha önceden araştırmayı unutmayın. • Mümkün olduğunca örnekler vermeye çalışın. Yeteneklerinizi kanıtlarla desteklemeye ihtiyacınız olduğunu unutmayın. • İşverenin tavırlarına dikkat edin. Onu sıkıyor musunuz? O zaman cevaplama süresini değiştirebilir ya da işverene bir soru sorarak onun dikkatini üzerinize çekebilirsiniz. • İşveren size Amerika'da çalışmaya olan ilginizi sorabilir. En iyi sebeplerinizi açıklayın ve aynı zamanda bu iş için neden en iyi aday olduğunuzu da ifade edin. Profesyonel çevrelere olduğu kadar farklı toplum ve kültürlere nasıl adapte olduğunuzu anlatın. • İşveren size problem çözmeniz için işiniz ile ilgili bir senaryo verebilir. Örneğin, bir satış pozisyonuna başvuruyorsanız işveren bir görevi nasıl idare edebileceğinizi sorarak bir müşteri ile ilgili problemi çözmenizi isteyebilir. • İşveren sizin çalışma saatlerine, yüksek baskı durumlarına ve görüşmelere olan esnekliğinizi öğrenmek isteyebilir. • Önceki işinizden ayrılma nedenlerini açıklama durumunda kalabilirsiniz. • Gereken cevaptan fazlasını söylemeyin. Buna karşılık tek kelimelik ya da tek cümlelik cevaplar da vermeyin

11 Temmuz 2012 Çarşamba

Hoş Geldin Ya Şehr-i Ramazan

Bu senede geldi Ramazan hoş geldi sefa geldi.Geldi gelmesine de her yıl olduğu gibi orucunu tutan otel çalışanları için Ramazan ay'ı zor geçmekte.Allah orucunu tutan ibadetlerini yapan arkadaşların ibadet ve dualarını kabul etsin.Konumuz oruç tutmak ve ibadet etmek değil bunlar her insanın kendi özgür iradesi ile yapıp yapmamakta özgür olduğu konular.Bizim konumuz Ramazan ay'ı ve otel çalışanları. Ramazan ay'ı geldiğinde veya yaklaştığında oteller hem misafirler hemde çalışanlar için çeşitli düzenlemelerde bulunurlar.Sahur ve iftar saatlerine göre yemek saatleri ayarlanır,personel servisleri kalkış saatleri ayarlanır vb.Allah kabul etsin orucunu tutan personel arkadaşlarda bu düzenlemelerden yararlanırlar.Hizmetler aksatılmadan yürütülür. Ramazan ay'ı geldiğinde birçok otel çalışanına içinde çeşitli gıda ürünlerinin olduğu Ramazan paketi hazırlar ve dağıtır.Bazı oteller ise bu tür personeli teşvik edici,personelin memnuniyetini arttırıcı girişimlerde bulunmaktan kaçınırlar.Halbuki yılda 1 kez personeline Ramazan paketi adı altında küçük bir yardımda bulunmak işletmeye ne kaybettirir.Ramazan bayramında 1 paket çikolata dağıtmak ne kaybettirir.Bu Ramazan paketlerine ve çikolataya ödeyeceği parayı hesaplamak yerine dağıttıkları bu tür hediyelerin maddi manevi geri dönüşünü hesaplamaya çalışsalar göreceklerdir ki ödediklerinden kat kat daha fazla maddi manevi kazanç sağlayacaklardır. Aldığı maaşla kıt kanaat geçinen bir personele yılda bir kezde olsa aldığı Ramazan paketi ile destek olunmuş olunur.Durumu iyi olmayan personele maddi yardımlarda bulunarak personelin işine daha iyi motive olunması sağlanabilir. Bazı oteller bu Ramazan paketlerini bile tedarikçilerine aldırarak işi beleşe bile getirmektedirler. Personel memnuniyetine önem veren bir işletme olabilmek için Ramazan ay'ı gibi mübarek ayları değerlendirerek personeli memnun etmek büyük önem taşır.Personeli tarafından sevilen bir işletme hedeflerini daha kolay yakalar güçlü bir ekiple marka gücüne güç katar.Personel içerisinde olumsuz izlenimlere ve yorumlara yol açmaz. Her yıl parasının üzerine para koyan patronlar ne zamana kadar bunu devam ettirebilir.Herşeyin bir başlangıcı olduğu gibi bir de sonu var.Sonunu düşünerek bir takım şeyleri yerinde zamanında yapmalılar. Personelini düşünen ,her zaman personelinin yanında olan işletmelerden Allah razı olsun.Bu vesile ile tüm çalışanların Ramazan'ı mübarek olsun.Cenab-ı Allah sevdikleri ile birlikte sağlıklı,mutlu,başarı dolu nice Ramazan-ı Şeriflere ulaşmayı nasip etsin.

10 Temmuz 2012 Salı

BENDENİZ, SİZİN İYİ MÜŞTERİNİZ ! (CRM).

Siz beni iyi tanırsınız; hani sizin, hiçbir şeyden yakınmayan, ağzı var, dili yok, boynu bükük, iyi müşterinizim ben. Ben resepsiyona geldiğimde, resepsiyonistin çok meşgul olduğunu görünce, ona saygısızlık etmemek için, uzun süre, sabırla beklerim. Bazen, ben beklemekte iken gelen başka bir müşterinin işinin yapıldığı da olur, ama ben gene de, ağzımı açmam ve beklemeye devam ederim. Resepsiyonist, rezervasyon kayıtlarımı bulamaz veya odam henüz hazırlanmamış olur ise, bunu da anlayışla karşılarım. Sonuçta, check-in işlemlerim tamamlandığında, odama beni çıkartacak Belboy bulunamadığında da, eşyamı kendim yüklenip, tarif üzerine, odama çıkmaktan hiç gocunmam. Restorana, yemeğe indiğimde, oradaki görevlilere de gereken saygıyı gösteririm. Mönüyü biraz fazla inceleyip hakkında sualler sordum diye bana kızan garsonuma hak veririm; sadece bana bakmıyor ki adamcağız, hangi birimizle uğraşsın. Ailem beni zorlukla büyüttü; bizde israf yoktur, hiçbir şey çöpe atılmaz. Onun için, gelen yemek ne kötü olursa olsun, geri göndermez, yerim. Hem, şunun şurasında, garsonun, aşçının kalbini kırmaya değer mi? Hayat zaten kısacık; baki kalan bu kubbede hoş bir seda imiş. Hala beni tanıyamadıysanız, kendimi size biraz daha iyi tanıtayım: BEN SİZE HİÇBİR ZAMAN GERİ DÖNMEYECEK OLAN MÜŞTERİNİZİM!... İşte bunun için bütün kalitesizliklerinize, kabalıklarınıza, ilgisizliklerinize ve de topyekûn size, tahammül etmiş görünürüm. Çünkü bilirim ki, sizi uyarsam da, size bağırsam çağırsam da bir yararı olmayacaktır. Üstelik bir de asabım bozulacaktır. Sizden öcümü alabilmenin en pratik ve etkili yöntemi, bir daha size müşteri olmamaktır. Ben de bunu bilir ve tereddütsüz uygularım. Siz, eminim bunu da fark edemeyeceksinizdir, ama benim gibi “İyi Müşteriler” sayıca oldukça fazladırlar. Ve bunlar da benim gibi düşünüp, hareket ettiklerinde, bir de bakarsınız ki, işyerinizde, müşterisiz kalmışsınız! Bizler de, kıymetimizi bilen, bize layık olduğumuz servisi verebilen, sizin rakiplerinize transfer oluveririz! Son gülen iyi güler, derler. İşte şimdi ben de gülüyor ve hayret ediyorum: Avucunuzun içinde iken kıymetini bilemediğimiz, biz, iyi ve sadık müşterilerinizi, müessesenize çekmek için dünyanın masrafını edip, bir de gazetelere, mecmualara reklamlar veriyorsunuz; neye yarar! HAYDİ EYVALLAH, BİR DAHA GÖRÜŞMEMEK ÜZERE!... Dedirtmemek için inşallah bu önümüzdeki sezon geçen sene yaptığımız hataları bir kere daha düşünerek gerekli tüm ama tüm ÖNLEM ve EĞİTİMLERİ alabiliriz. Yeni sezonunuzun ilk bütçe revizyonlarınızı yaptığınız şu sıralarda lütfen eğitim için ve kalitenizi biraz daha yukarılara çekmek için bütçelerinize biraz daha iltimas yapınız. Teşekkürler, Ben sizin iyi müşterinizim. Saygılarımla Ahmet Cem Yenal Alıntılar/Bodrum/07.01.2010

9 Temmuz 2012 Pazartesi

USTA’ nın SIRRI…

Bir müddettir yazmaya ara vermiştim. Ancak kalemden damlayan mürekkep, “madem gerçekleri ilmi olarak anlatamıyorsun sen de mizahi açıdan karala da mürekkebim boşa gitmesin” dedi kalem… Beni üzen, biz dinozorları çevrelerinde istemeyen bazı genç kardeşlerimizin yazıları olmuştu geçmişte. Tabii ki kızmak olmaz, onlara da hak vermek. Heyecan ve adrenalin gençken daha lezzetli oluyor. Bizlerde yaşadık zamanında, bizler de isyan ettik zaman zaman önümüzdeki büyüklerimize. Çok zamanda tenkit ettik, “bu adam bu işi bilmiyor, ben olsam şöyle yapardım” diye mangalda kül bırakmazdık. Hanya’yı Konya’yı gördük tabi. Parti başkanı gibi koltuğumuz, mevkiimiz bir tarafımıza yapışmaz ve de yapışamaz. Bizlerin görevi tecrübelerimizi tüm anlamda paylaşarak arkadan gelen gençlerin önünü açmak ve onları layık olduğu yerlere gelmelerini sağlamak. Eğer bunları sağlayabildikse ne mutlu bizlere. Zaten beni bu saatten sonra bana dünyanın en iyi otelini gökten zembille indirip “hadi gel müdürlük yap” desen, “kusura bakma hayırlı” işler derim. Bundan sonra eğitimci veya koordinasyon anlamında görev alabilirsek ne mutlu bizlere. Gelelim şu Usta’nı hikâyesine. Bu hikâyeyi dikkatle okuyup içinize sindirebilirseniz ne mutlu sizlere. Usta’ya başarısının sırrını sormuşlar - İki kelime, demiş. - DOĞRU KARARLAR. Hepimizden farklı olarak, sürekli doğru kararları nasıl alabildiğini sormuşlar. - Tek kelime, demiş. - TECRÜBE. İyi de kardeşim, bu tecrübe denen şeyin sırrı neymiş? Usta derin bir iç geçirmiş ve şöyle demiş, - YANLIŞ KARARLAR Hepinize, yanlış verdiğiniz kararlarınızla kazandığınız tecrübeler ışığında mutlaka doğru kararları vereceğinizden emin olmanızı dilerim. Tüm Turizmci kardeşlerime başarılar diler, sevgiyle mesleğinizde ilerlemeyi ve her daim başarılı olmanızı temenni ederim. Saygılarımla Ahmet Cem Yenal Bodrum

KALİTE EROZYONU ve PERSONEL

Değerli meslektaşım Sayın Emir Hepoğlu’nun 28 Şubat tarihinde yayınlanan “İş çok beğenen yok mu?” yazısında konularımıza aslında genel anlamda değinilmiş. Kalite erozyonu, “Her şey dahil” sisteminden kaynaklanmadı. Pazarlamadaki telaştan kaynaklandı. Tesisler yapıldıktan sonra işletmeye açıldıklarında ortaya çıkan devasa maliyetler plansız programsız pazarlamayı getirdi. Ve bu telaş maalesef bugün bile var. Gazetelerdeki “Erken Rezervasyon indirim oranları” ilanları her şeyi ortaya çıkarıyor. Bu telaş ve rekabet seneler ilerledikçe daha da vurdulu-kırdılı bir hal alacak. Bu kadar tesisin bir arada olduğu ve her geçen gün açılan yeni tesislerin olduğu bir kıyı şeridine talip olan turistleri kendi otellerine çekebilmek için bu savaş verilecek. Verilirken de devamlı konu olunan kalite ve personel durumları da toz duman olacak. Yani nefeslerimiz yine boşa gidiyor. Kalite standartlarını sağlayamayan otel işletmelerinde HİÇ BİR ŞEKİLDE MUTLULUK KAVRAMI OLMAZ-OLAMAZ. Her şey yalan ve sahtedir. Çünkü hiçbir şey düzgün gitmez. Kalitesizliğine rağmen para kazanabiliyorsa (ki – şu ana kadar tarih yazmadı) bu zaten açıldığının birinci yılına denk gelmiştir. İkinci yıl da zaten sinek avlar. İşte telaş başlıyor…. Odaları nasıl dolduracağız stresi telaşın ilk perdesi, ikinci perde personel maliyetleri telaşı… Üçüncü perde genel COST…. Şimdi gelin bu üç faktörü birleştirelim. Ortaya ne çıkacak biliyor musunuz? Kalifiye olmayan personelle hizmete başlamak. Her otelde bir-iki patron yalakası Allahın emri vardır ki, bunlar hemen yırtıktan çıkar gibi “Ağam-Paşam” samimiyeti ile “Siz merak etmeyin, bize güvenin efem, biz zaten hallediyoruz” laf kalabalığı ile patrona verilen güvence ile asıl felaket perdesinin temeli atılmış olur. Ez cümle; bu fiyatlarla bu maliyet hesaplarıyla Kalite-malite olmaz. Fazla uzağa gitmeyin, önümüzdeki sezonun hali verilen ilanlarınızdan belli. Şimdiden satış paniği başladı. Turistlere geçireceğiniz berbat bir sezon için şimdiden hepinizi kutlarım. Bodrum-Turgutreis’te bir tesisi ziyarete gittim. Tek kelimeyle mükemmel bir tesis. Genel Müdürüne sordum, “Kalite ile kim ilgileniyor” diye. Verdiği cevap ona göre çok makuldü ve “Personel Müdürüm” ilgileniyor diye cevap verdi. Başladınız mı diye sordum, “Eh” dedi. Kolay gelsin dedim. Tabii ki içimden üzüldüm ama diyemedim “bu iş olmaz, yapamaz diye”. Yani kendi akıllarına göre personel maliyetinden tasarruf edecekler. Seneye biz buradayız, görüşürüz. Gelelim iş bulma-seçme-beğenme ve değerlendirme meselesine. Sektörümüzde üç kademe personel vardır. 1.Üst düzey yönetici (GM ve GMY’ler); Bunlar zaten piyasa tarafından tanınan kişilerdir. Kendi dünyaları içinde ve kapalı kapılar ardında yapılır iş pazarlıkları. Alan-Veren memnundur. 2.Orta düzey yönetici (Departman Müdürleri ve Şefler); Çoğu zaman bulundukları yerden ve mevkiden memnun değillerdir. Gözler daha yukardadır ve dedikodu mekanizması ile beslenip ayak kaydırma-harcama sistemini ve Mobbing’i kullanılırlar. Her şirketi, İşi, Patronu ve PARAYI beğenmezler. Devamlı işletme değiştirme peşindedirler. Hep fırsat kollarlar ve anında sizi harcayabilirler. 3.Alt düzey çalışanlar (Şeflerden komilere kadar); İlk başlarda gerçekten işe ve ekmeğe muhtaç kişilerdir. Kıdem aldıkça kurtlanırlar. Hele kıdem ve terfi gelmez ise çok tehlikeli olabilirler. İşe alınmasına sebep olan kişiyi bile satarlar. Ne mi yapacağız? Basit, bunun için testlerimiz var. Müracaat eden kim olursa olsun, niyeti-bilgisi-becerisi-isteği ne var ne yok ortaya çıkıyor. Bir de Black-list yapıyoruz. Bu çok lazım oluyor ve faydasını da görüyoruz. Tabiî ki dostumuza el uzatmamak olmaz ama ahd-ı vefa vardır ki bunu da unutmuş değiliz. “Bugün benim sana ihtiyacım var, yarın senin bana ihtiyacın olabilir.” Demişlerse de maalesef bu bizim otelciler için geçerli gözükmüyor. Jöleli saçları ile sol eli cebinde, sağ omuzu önde lobide volta atan yöneticiler var ya, siz önce kendinizi eğitin 30–35 yaşında bu tecrübeler öyle ahkâm kesecek kadar kolay kolay kazanılmaz. Turizmcilik en iyi okuldan mezun olmakla olmaz, önce insan olacaksın, adam gibi adam olacaksın, hayatı bileceksin, sonra belki otelci olabilirsin. Şimdi bir de eski ve yaşanmış hikâye anlatalım. Bu hikâye, HERŞEYİ BİLEN YÖNETİCİLERE İBRET OLSUN! (Alıntı/Hikaye: Sn.Aydın Uluçam Hocamızdan) Aşağıdaki olay, olayın geçtiği tarih de, The Marmara Otelinde Yiyecek İçecek Müdürü olarak çalışmakta olan Bay Tuncay Güngören tarafından 21 Mart 2003 tarihinde anlatılmıştır. Yıl 1990. Mekan: The Marmara Hotel (5-Yıldız, Mal Sahibi Kiska İnşaat, Oğuz Gürsel). Mal sahibi Sn. Oğuz Gürsel, aslen İnşaat Mühendisi olan Bay Orhan Kalaycığlu’nu, Yönetim Kurulu Üyesi yetkileri ile mücehhez kılarak, The Marmara Otelinde “İşleri yoluna koyma” görevi verir. İnşaat Mühendisi Bay Orhan Kalaycıoğlu, islahat işine, çoğu kez yapıldığı gibi, personel kadro ve ücretlerini kontrol etmekle başlar. Önüne getirilen personel listesinde “Su Şef” pozisyonu tepesini attırır. Bu ünvan altında, oldukça yüksek ücretle, hem de 2 kişi çalışmaktadır! Allahın suyunun şefi’de mi olurmuş deyip, bunlardan birini işten attırır. Bilindiği üzere, Su Şef – Sous Chef, mutfağın en yüksek amiri olan Executive Chef’in yardımcısıdır. Yani, diğer departmanlarla kıyaslandırıldığında, Müdür Muavini denilebilir. Mutfak birbirine girer. Değer verilen Executive Chef Mehmet Gülen usta, istifa edip gider (Sonradan, uzlaşı sonucu, yalvar yakar geri getirtilir). Allah, Otellerimizi böyle yöneticilerden korusun. Ama, bazen şüphe ediyorum; Allah, Otellerimizden çok, böyle yöneticileri mi koruyor diye?! Ahmet Cem Yenal 07.03.2010-Bodrum

PERFORMANS DEĞERLENDİRME TERİMLERİNİN AÇIK (Mizahi) ANLAMLARI

Değerli meslektaşlarım sezona yeni başladık diyebiliriz. Hepimize hayırlı olsun. İnşallah çok iyi bir sezon geçirmek hepimize nasip olur. Tüm işletmeler şöyle –böyle yetenekli-yeteneksiz personel aldı ve sezona başladı. Tesisler kendi içlerinde iç eğitimlerini verdi ve vermeğe devam ediyor (!). Hatta bazı tesisler personellerine dış kaynaklı eğitimlerde veriyor. Hepsi çok güzel. İşte burada asıl iş tesislerin üst yönetimleri tarafından “Performans Planlama ve Değerlendirme” ve “Kariyer Planlamaları” da yapılmaya başlandığı kritik devreye giriliyor. Rasyonelce işletilen ve hedefleri olan bir tesis bunları yapmaya mecbur. Nedeni ise tek kelime ile geleceklerini, eğitimli ve deneyimli personellerini devamlı istihdam edebilmek. Senelerce yaptığımız bu personel planlama ve değerlendirmelerde kullandığımız ve sorguladığımız değerlere mizahi açıdan bakmak ve sonuçlarını değerlendirmek. Aşağıda yazılan terimlerle çalıştığınız işyerlerinde hemen her gün karşılaşıyorsunuzdur. Emekliyseniz geçmiş günlerinizi hatırlayın, halen çalışıyorsanız ve bu terimlerin anlamlarını henüz öğrenemediyseniz okuyun bilginiz olsun.... Motivasyonu yüksek: Sazan gibi her işe atlayan, bilumum angaryayı yüklenebilir şahsiyet. Etkili sunuş yeteneğine sahip: Ortalamanın üzerinde güzel/yakışıklı kişi; cillop gibi. Beden dilini kullanabilen: "Bi su alabilir miyim" derken kaşı gözü oynayan sakat kişilik! Ne yapacağı belli olmaz. Problem çözme yeteneği olan: Havuz problemleri çözerek büyümüş olduğundan her konuda çözülecek bir problem arayan, rahatsız mizaçlı kolej talebesi; problem çözebiliyorsa, problem de çıkartabilir, dikkatle izlenmesi lazım gelir. Takım çalışmasına yatkın: İki eliyle bi şeyi doğrultamayan, lakin kalabalığın arasında kaynamayı becerebilen ve iş yapıyo imaji çizebilen; çakal! Stresle başa çıkabilir: Dünya yansa umurunda olmayan rahat kişilik, gevşeklikte ve lakaytlıkta sınır tanımayan. (Not: Polyannagillerin istihdam edilebilenleri de benzer özellikler gösterir, zinhar karıştırılmamalıdır.) Zamanı iyi kullanan: Müdürünün ruhu bile duymadan, mesai saatleri içinde kahve içip fal baktıran, internette gezip solitaire oynayan, icabında kuaföre gidip saç-baş bile yaptıran, yaratıcı, neşeli, eğlenceli kişilik; ha bi de saat 6 oldu mu bi dakka bile durmaz ve çıkar gider bu tipler. Değişime açık: Yalaka, bukalemun, fırıldak kişilik. Koç'luk yapabilir: Ara gaz verip çalışanları bedavaya çalışmaya ikna edebilen hinoğlu hin. Etkili satış becerilerine sahip: Ağızlarından girip burunlarından çıkmak suretiyle, müşterileri kandırmayı başarabilen tilki şahsiyet; her şeyi satabilir bu tipler, sizi de satabilir, dikkatli olun. Müşteri odaklı: Şirkete karşı müşterilerle ittifak yapan hain tip; brütüs. Temsil yeteneği olan: Her toplantıda basına demeç veriyormuşçasına havalara giren, kendini bir şey! sanan, bitarafı havada kişilik. Uyumlu: Suya sabuna dokunmayan, etliye sütlüye karışmayan silik kişican, TRT'nin beraber ve solo şarkılar korosunda 30 yıl soloya çıkmadan durabilir, otistik de olabilir. Dışarıya açık bir kişiliğe sahip: Sürekli ofis dışında. İyi iletişim becerilerine sahip: Sürekli telefonla konuşur. Ortalama bir eleman: Kafası pek basmaz tip. Üstün niteliklere sahip: Şimdiye kadar önemli bir hata yapmadı. İşi her zaman birinci önceliktir: Flört bulamayacak kadar çirkin. Sosyal hayatında aktif: Sürekli kafa çeker. Ailesinin sosyal hayatı aktiftir: Eşi ve çocukları da kafa çeker. Bağımsız çalışabilir: Kimse tam olarak ne iş yaptığını bilmez. Süratli düşünür: İyi bahaneler uydurur. Dikkatlice düşünür: Karar veremez. Mantığını iyi kullanır: İşi başkasına yaptırır. Kendini çok iyi ifade edebilir!: Türkçe konuşabilir. Liderlik yeteneklerine sahiptir: Uzun boyludur veya bağıra çağıra konuşur. Geleceği çok iyi okur: Bayağı şanslıdır. Neşesi yerindedir: Belden aşağı birçok fıkra bilir. Kariyerine çok önem verir: Adamı her an arkadan bıçaklayabilir. Sadıktır ve güvenilirdir: Başka yerde iş bulamamıştır.. . Alıntı: Kaynağı belli değil. Saygılarımla Ahmet Cem Yenal Bodrum

OTEL İŞLETMELERİNDEKİ MİKSERLER!

Konu olan MİKSERLER otel mutfağında bulunan mikserler değil. Allaha çok şükür mutfak mikserleri verilen görevi yerine getiriyor başı boş çalışmıyor. Bu Mikserler başka; 2 gruba ayrılırlar; Birinci Mikserler; Okumuş ve hatta Turizm eğitimi almış kişilerdir ne yazık ki. Bunların hedefleri önüne kim çıkarsa her bir şekilde (Dedikodu-İftira-Taciz) onları yok etme çabası içindedirler. Mobbing yöntemi ile ezer geçerler. Yatsı'da külah önlerine düşer ve neden gittiklerini kimse bilmezden gelir. Bu tipler maalesef her Otelde vardır ve var olacaktır. Profesyonel bir yetkili tarafından üç günde bu kişilikler çözülür. (Ezme-Ezilme yöntemi) İkinci Mikserler; Gökten zembille inmiş, patronun bir tanıdığı tarafından tavsiye edilen ve/veya her bir haltı bilir diye takdim edilen açıktan gelen AVANTACILARIN, iş bilmez Patronlara önerdikleri zat-ı muhterem şahsiyetlerdir. Bunları kişiliklerini (Kişiliksizliklerini) hepimiz maalesef biliriz. Ama maalesef bu YARATIKLARIN önü kesilmez ve bizler de aval aval bakarız. Korkarız, “Patronun adamıdır, aman karışmayalım yoksa şu üç kuruşluk işimizden olmayalım” diye katlanırız. Çalıştığınız tüm kurumsal veya kurumsal olmayan otel işletmelerinde bu YARATIKLAR bulunur. Bu YARATIKLAR, her nereden bulduğu maddi imkanlar (!) ile tesis ettiği tesisin tanıdık yalakaların tavsiyeleri ile boşta gezen elemanları ile dolduruşa gelen bilinçsiz kişilerdir. Bir bakarsınız öyle cevval hareket ederler ki, eğitimini gördüğünüz mesleğinizin yanlış olduğuna kanaat edersiniz. “Vay be bize yanlış öğretmişler” dediğiniz de olur. Hatta doğru bildiklerinizde bile ikileme düşersiniz. “Ben ne öğrendim, kimim, ne yapıyorum, görevim neydi” gibi soruları kendi kendinize sorar hale gelirsiniz. Belli bir zaman geçer. Bu YARATIKLARIN bir halt olmadığı zaman içinde tescil edilir. Ama iş işten geçmiştir. Verilen zararın telafisi (tamiri) zaman alır. Ve ne yazık ki onu başa getiren PATRON hala bunu kabullenmemekte ısrar eder. Bu ısrar, patronunun kendisini aklaması dışında bir ego tezerruhatından başka bir şey değildir. Yanlış yaptığını bir türlü kabul edemez. Çünkü o, Patrondur. Yaratıklar da ikiye ayrılır. Bu çok önemlidir. DİŞİ ve ERKEK yaratıklar. Bunların dişileri çok tehlikelidir. Dişileri, zaman içinde yanlış yaptıkları tescil edilse dahi Patron da ve diğer yöneticiler pek karışmaz. Dişinin dişleri ile hiç kimse muhatap olmak istemez. Çok agresiftirler (saldırgan). Nedeni ise yanlışlarını kabul etmez ve her birimi sorumlu tutarlar. Kendi yanlışlarını diğer sorumlulara atarlar, aklanmak için. Erkek Yaratıklar ise daha farklıdır; bu tipler, önüne gelen kişileri muhabbetle tavlar, yandaş olduğu izlemini verip (R.B.R) Rakı-Balık-Roka konsepti içinde zehirlerinin nereye varacağını hesaplarlar. Bu bir müddet devam eder ve ne yazık ki arkadaşların birbirine düşürülmesi (nifak) ile son bulmaya yüz tutar. Olay açığa çıkmış ama iş işten geçmiştir. Kaos devam eder, ne var ki akıllı bir yönetici Patronu ikna edinceye kadar. Patronu ikna etmek hiç kolay değildir. Çünkü O muhterem kişiler patronun en yakını veya patron tarafından tavsiye edilen kişidir ve patron ona bu yanlışı bir türlü kabul edemez. Ve iş işten geçer…. Dönülmesi ve telafisi zor bir dönem başlar. Yeter ki Patron hatasını anlasın. İşte halimiz bu. Paran var mutlu değilsin, paran yok yine mutlu değilsin hesabı… Sen sen ol, YALAKALARA - MİKSERLERE teslim olma. Teslim olduğun müddetçe hem kendine hem de Türk Turizmine zarar vereceksin. Akıllı ol, seçimini doğru yap ve başarıyı yakala. Sayın (saymayacağım ama) yatırımcı, bu işler, öyle zannettiğiniz gibi basit değildir. Otelin başına oğlumu-kızımı getireceğim gibi akılsız hedefler koyma. Kaybedersin ve kaybetmeye de müstahaksın. Yine de Sağlıcakla kalın. Saygılarımla Ahmet Cem YENAL 03.04.2012

Çalışana ev müjdesi

Çalışanlar yeni kurulacak kıdem tazminatı fonu ile ev sahibi olabileceklermiş.Yetkililerin anlattığına göre ev almak isteyen çalışanlar kıdem tazminatı fonunda çekecekleri para ile ev alabilecekler.Kıdem tazminatı fonunda yapılacak düzenleme ile 1800 gün prim ödemesi yapılmış olan çalışan birikmiş olan kıdem tazminatının yarısını çekerek ev alabilecek. İlk duyduğunuzda kulağa çok hoş geliyor ama Türkiye şartlarında asgari ücret üzerinden primi yatan insanların sayısı oldukça fazla.Bu insanlar 1800 gün prim yatırmış olsa yarısı ne kadar edecek ve ev alabilecek.Bu iş yine yüksek maaş alıp primi tavandan yatanlara yarayabilir.Yine milletçe bu fonada bir çare bulup parayı bir şekilde çekip kullanırız.Bekleyelim görelim yeni kıdem tazminatı fonu neler getirecek.Hayırlısı....

Hacker !!!!!

Otellerde konaklayan misafir profillerini incelediğinizde eminim bu profillerden yola çıkarak yüzlerce bölüm sürecek bir film serisi çekebilirsiniz. O kadar çok değişik insan profilleri ile karşılaşıyorsunuzki şaşırmamak elde değil. Bu seferki hikayede bir bilgisayar hacker'ı ile ilgili.Tabi başrollaerde herzamanki gibi Türk ve Rus misafirler. Olay şöyle gelişiyor.İnternet ve bilgisayar konusu ile ilgili bir çift Türk misafir sürekli olarak konakladıkları otele tekrar giriş yapmışlardır.Her konaklamada olduğu gibi normal geçen günlerden birinde lobide eşi ile birlikte laptoplarından otel internet ağına bağlanarak hem surf yapıyorlar bir yandan da kendi işlerini takip etmektedirler.Bir süre sonra bay Türk misafir otelin ağına bağlı bir bilgisayardan laptop'una ping atıldığını fark eder.Hemen eşini uyararak laptop'unu kapatmasını söyler.Ping atanın etraflarında olabileceğini tahmin ederek,gezme bahanesi ile otel genel alanlarında dolaşmaya başlar. Bir süre sonra otelin bir köşesinde harıl harıl laptop'u ile uğraşan bir Rus gencini fark eder.Rus gencin ne ile uğraştığını görebilmek için bir şey sormak için gencin yanına yaklaşır ve tahmin ettiği gibi Rus genç hacker'lık yapmaktadır. Hızla genç'in önündeki laptop'u kapatarak hacker'lık yaptığının tespit edildiğini ve nasıl kendine ait bilgileri aldıysa aynen kendisinde gerekli bilgileri kayıt ettiğini Rus genç'e anlatır.Yaptığının çok yanlış olduğunu ve yabancı bir ülkede bunu yapmaya kalkışmasının kendisine çok büyük sorunlar çıkarcağını anlatır.Rus genç ise halen nasıl yakalandığına inanamadığını söyler ve otelden ayrılana kadar laptopuna dokunmayacağını söyleyerek özür diler.Gerçektende Rus genç laptopunu resepsiyona emanet eder ve c/out yapana kadar teslim almaz. Bu hacker'ı yakalayan çift şikayetçi olabilirlerdi.Belki kendi tatilleri zehir olmasın diye seslerini çıkarmadılar.Malum prosedürler çok uzun ve bıkkınlık verici.Ama burada hepimizin çıkarması gereken ders şu olmalı her nerede olursak olalım internete bağlanırken yabancı ağlar kullanıyorsak banka,kişisel bilgi vb. bilgileri asla bu ağlarda kullanmamalıyız.Bilgilerimiz çalınabilir.

7 Temmuz 2012 Cumartesi

ANKET

Konakladığınız otelde en çok beğendiğiniz hizmet bölümü ile ilgili ankete katılmak için sol tarafta bulunan ANKET sekmesine tıklayınız.Teşekkürler

6 Temmuz 2012 Cuma

Bunaltan sıcak havalarda çalışmak !!!!

Yaz aylarında yani yüksek sezonda çalışmak oldukça zordur.Sürekli iç mekanda görev yapıyorsanız çok fazla sıkıntı yaşamazsınız.Ama dış outletlerde görevliyseniz vay halinize.Hizmet verdiğiniz insanlar sere serpe güneşlenerek tatilin tadını çıkartırken siz otelin vermiş olduğu o ucuz naylon karışımı üniformalar içerisinde pişik yada isilik olana kadar çalışırsınız.Oysaki bölüm müdürleri veya şefleri gün içerisinde 10-15 dakikalık kısa molalar ile personelin kıyafet değişimi ve duş almalarına fırsat verseler sıcaktan bunalan,ter içinde kalan çalışana büyük motivasyon olur. Ancak böyle bir durumu hizmet bölümü müdürüne veya şefine söyleseniz ilk alacağınız cevap standartdır.Hemen fazla eleman yok diyerek teklifinizi geri çevirirler,kan ter içerisinde çalışmaya devam edersiniz. Dış ünitelerde çalışan personel için mutlaka bu ünitelerden su,ayran gibi içecekleri tüketebilmeleri için izin verilmeside büyük önem taşır.Bazı küçük düşünen işletmelerde bu tür durumlara izin verilmemektedir.Oysaki çalışanın sağlığı herşeyden önemlidir. Çalışanların üniformalarıda sıcak hava şartlarına uyumlu olmalıdır.Örnek olarak sahilde görev yapan güvenlik görevlilerini verebiliriz.Çoğu işletmede güvenlik görevlilerinin yazlık kıyafeti hemen hemen aynıdır.Siyah pantalon,kısa kollu gömlek.Bir çok otel misafiri bile bu şekilde gördükleri güvenlik görevlilerine adeta acıkmaktadırlar.Yakıcı güneş altında bu şekilde görev yapmak çok zor olmaktadır.Sahilde görev yapan güvenlik görevlilerine tişört ve şort şeklinde üniforma yaptırılabilir.Malesef çoğu işletme personel giderlerinden kısmak adına böyle düşünceleri hiç kaale almazlar. Hele servis hizmet bölümü gala vb. geceler için ayrı üniformalar giyeler.Daha ciddi bir görünüm olması düşüncesi ile uzun kollu giyeceklerin içerisinde çalışan adeta boğulur gider.Yapılan iş gözlerinde büyür bitsede gitsek moduna girerler.Böyle bir servistende misafirlerde çoğu zaman memnun kalmaz şikayet üzerine şikayet yazarlar. Hep diyorum ve diyeceğim maksimum misafir memnuniyeti isteyen bir otel mutlaka maksimum personel memnuniyetini yakalamalıdır.